Cunta görmemiş cocuklara... - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Cumartesi, Şubat 28, 2015

Cunta görmemiş cocuklara...


Orhan TURAN - Daha 16’sında lise öğrencisiyken, çıkardığım bir dergiyle başladı 28 Şubat’la tanışıklığım. Öğrencisi olduğum İzmit Mimar Sinan Lisesi’nde dört yapraklı bir okul bülteni çıkarıyordum. O sayısında, ‘Necip Fazıl Kısakürek’in, Hasan El Benna'nın hayatına yer vermiştim. 

Sonra İngilizce dersindeyken okul hoparlöründen bir ses yükseldi,

-  “Orhan Turan… Orhan Turan… İdareye bekleniyorsunuz…

Şaşkın bakışlar arasında gittiğim idarede okul müdürünün ‘hoş geldin’ tokadıyla yerde bulmuştum kendimi. Sağ yanağıma öyle sert vurdu ki, sonrasında azı dişimin ne zaman kırıldığını bile hatırlayamayacaktım. 1 saat dayak yedikten sonra, “Bu terör örgütü üyesi” diyerek okulun karşısındaki İzmit Santral Polis Karakolu’na teslim etti beni… Dergiyi verdi, bir şeyler söyledi… Akşama kadar da orda dayak yemiştim. Hangi örgüt adına faaliyet gösterdiğimi benden başka herkes biliyor gibiydi. Arkamda kimlerin olduğunu sorup durdular. Onları bir türlü tatmin edemedim. Bir şeyler yazıp okula geri gönderdiler.

‘Babanı çağır gelsin’ dedi müdür bey… Çağırdım. Ağzım gözüm şişmiş halde babam geldi.

Fahrettin Bey şurayı imzalayın” dedi müdür. Kaza geçirdiğimi düşünen babam, o kâğıdı imzalar imzalamaz da, “al olum tasdiknameni” diyerek babamın eline tutuşturdu.

Liseden atılma bir öğrenci olarak elinden tuttuğum babamla, topuklarımız kanayana kadar bir başka okul aradık. Günlerce bulamadık. Hiç ağlamadım. Babam da öyle! 

Ben darbeyi ‘ihtilal’ ya da müdahale’ zannederek büyüyen neslin genciyim. Her ‘ihtilali’ babamın anlattığı hikâyelerden tanıdım. Masum bir şey gibiydi. ‘Müdahale’ yapılmıştı ne de olsa… Ama neye belli değil…

Büyüdüm. Sonra ‘darbe’ kerli ferli adamların, anlattığı ‘soğuk yıllara’ çevirdi. Tırnak çekmeler, şişeye oturtmalar… Islak copla yapılan işkenceleri, ya ülkücülerin hatıralarından ya da solcuların anılarından dinleyip durdum.

Eskiydi… ‘Geçmiş çağlardan kalma’ bir şeydi. Görmemiş, yaşamamış, yaşanmamış yıların izahını yapmak güçtü…

Kaldı ki biz, Uçan Kaz’ı, ‘İşitme Engelliler İçin Hazırlanan Haber Bülteni’ni’, Şirinler’i izleyerek büyümüştük. Hafta sonları Kara Şimşek’e bakarken, apoletler, postallar da neyin nesiydi.

Susam Sokağı’, ‘Heman’, ‘Voltran’ derken, geçip gidiyordu işte günlerimiz. ‘Metal jetonlu’ atari salonlarında gördüğümüz tek ‘apoletli cunta’, ‘Street Fighter’da, oynadığımız karakterlerden ‘Mr. Bison’dan başkası da değildi.

Öyle değilmiş…

Ben, ‘örgüt üyesi bir lise öğrencisi olarak’ okuldan atılmış, ablam ‘örümcek’ olduğu için üniversiteye girememişti. Meğer bizim de anlatacaklarımız varmış…

Şimdi, ‘miş’li geçmiş zaman kipinde’ babasından ‘darbe öyküleri’ dinlerken, kendi yaşadığı ‘darbeli hatıraları’ çocuğuna anlatacak bir babayla tanışın...

Yüzünüz her televizyon ekranına yansıdığında, ‘Amentü’yü ezberletir gibi’ ezberleyecek çocuklarımız suretinizi.
Anılan her satırda, kenara yazılacak yaptıklarınız.
Unutmayacağız, unutturmayacağız…

Palet altında ezdiğiniz ‘kayıp özgürlüğümüzü’, altını bağladığımız çocukların bezine ‘gübre eker gibi’ ekerek büyüteceğiz.

Ve o çocuklar, özgürlüğü paletler altında ezenlere besledikleri kin ile özgürleştirecek bu ülkeyi…

Cunta görmemiş bir kuşağa varmak’ ideali ise en büyük davaları…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.