Kavram: Kimliksizleşme - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Salı, Mart 03, 2015

Kavram: Kimliksizleşme


"Kitle, zihinsel olarak her zaman tek başına olan bireyden daha düşük düzeydedir  Güruhlaşma” ahlaksızlığı da beraberinde getirebilir”. (The Crowd – Kalabalık-1989)

Orhan TURAN - “Kimliksizleşme - birey olmaktan çıkma” kavramı
İlk kez Festinger Pepitone ve Newcomb (1952) tarafından önerildi. Zimbardo (1970) ve Diener (1979–1980) zamanında son halini aldı.
Kimliksizleşme Kuramı şunu der; “Kişileri psikolojik bir kimliksizleme durumu yaşamaya, yani kişisel kimliklerini kaybettikleri ve anonim olarak gruba karışmış oldukları bir duygu yaşatmaya itebilir”. (Diener)

Kimliksizleşme genelde dış çevre ve anonimleşme ile (Çoğunluk birlikteliği - mâl olma - katılma) başlayabilir.
Çevresel öncüller içerisinde, varsayılan aracı durumda bu anlamda önemlidir. Anonim yüksek uyarılmışlık hali, dış olaylar üzerinde yoğunlaşma, yakın grup işbirliği etkindir.
Diğer taraftan düşük özfarkındalık ile birlikte kimliksizleşmeye giden süreç hızlanır, özgünlük yitirilir, geriye kimliksizlik kalır.
Bu görüşe göre, kimliksizleşme ile birlikte kısıtlamalar da kalkacaktır.  Özfarkındalığı yüksek bireylerin gruplar içerisindeki  “sorumluluk duyguları” daha düşükken, bu durum bireysel olarak daha yüksek seviyede gerçekleşir.  Grup içerisinde, anonim kalındığında da, duygu heyecan duyarlılığının artması ve kendi davranışlarını izlemede ya da düzenlemede acizlik, isteksizlik oluşması da yine kimliksizleşmenin bir sonucudur.

Birey kimliksizlikle birlikte akılcı planlardan uzaklaşır ve yapılması gerekenlerin, anonimden bir ismin yapabileceği ihtimalini düşünerek daha rahat ve sorumsuz davranır. Bu açıdan bakıldığında anonimleşme, bireyin ortadan kalkmasına, kimliksizleşme ise anonimleşmeye yol açar.

Bilim adamları bireyleri tekil, ya da çoğul bulundukları ayrı durumlarda, karşılaştıkları olaylara nasıl tepkiler verdikleri ile ilgili davranışları anlayabilmek için çeşitli testler yaptılar.
Bunun için bir denek, insanların bulundukları bir caddede kendisini tepskisiz olarak yere  atacak ve bekleyecekti. Deneyi gözlemleyen bilim adamları deneğin yerde tepkisiz bir biçimde bulunmasına rağmen, yanından geçen insanların buna duyarsız kaldıklarını gözlemledi. İnsanlar, yerde yatan adama bakmalarına rağmen, yürümeye devam ediyorlardı.
Yerde yatan deneğin, ölü, sarhoş, baygın v.b. olabileceği ihtimali gibi seçenekleri düşünemiyor olmaları, ‘tehlike olsaydı bir başkası müdahale etmiş olurdu’ fikrine bağlandı.
Bireylerin yürümeye devam ederken hem çevrelerine hem de yerdeki deneye bakması, onlar da, ‘tehlikenin farkına varamama’  durumu da oluşturuyordu… Çoğunluk içerisinde bulunan bireylerin, yalnız kaldığında, olaylara vereceği tepki ile topluluklar içerinde vereceği tepkiler farklıydı.

Kimliksizleşme ile ilgili yapılan bir başka deneyde de, birbirinden habersiz dört bayanın, başlarına tanınmamalarını sağlayacak örtüler örtülerek yapılmıştı. Çuvala benzeyen bu örtülerin, sadece göz ve ağız bölümleri açıkta kalacak şekildeydi. Dört bayana, bir deneyle ilgili olarak içerde elektriğe bağlı bir kişiye, ellerinde bulunan butonlar aracılığıyla elektrik şoku vermeleri istendi. Deneyde Butona her basışta, voltajın yükseltileceği uyarısı da yapılmıştı. Birbirlerini tanımayan ve birbirlerinden habersiz olan dört ayrı bayan denek, voltaj sınırlamalarında hiç çekinmeden bir üst kademeye geçtiler.
Benzer olan bir başka deneyde ise, yine aynı dört denek, bu defa üzerlerinde farklı elbiseler olduğu halde deneye katıldılar. Gözlemciler, bu deneyde de asker kıyafeti olan deneğin butona her defasında kararlı basışlar yaptığı, hemşire kıyafeti olan deneğin ise çekinceli davrandığı saptandı.

Bireylerin yalnızken farklı, gruplar içerinde farklı hareket ettiği konusu deneysel psikolojinin başlı başına bir inceleme konusunu oluşturur.

Sistemlerin bireyi, sistem dışından, sistem içine alma isteği de bu nedenlerden kaynaklanır.
Seçimlere katılımın teşvik edilmesi, kişi ve örgütlerin sisteme dâhil edilerek, varlıklarını bu ortamda sürdürmelerinin istenmesi, onların ‘çoğulun’ yaptıklarının yapmalarının istenmesinden kaynaklanmaktadır. 

Evlerdeki televizyon yayınları; yarışma programları, diziler, basın yayın, medya organları ve gazeteler, futbol, spor müsabakaları taraftarlık kültü gibi unsurların tamamı; hangi elbisenin nerede ne zaman giyilmesi, hangi hareketin nerede ne zaman nasıl yapılması gibi sonradan öğretilmiş ve dayatılan unsurlar da kimliksizleştirme politikasının enstrümanıdır.
Okul kıyafetleri, askeri üniformalar, yüzmek için ‘bikini’, cenaze için siyah elbise giyilmesi, resmi ya da belli alanlar için ‘kaçınılmaz’ bulunan ‘takım elbise’ giyilmesi gerekliliği gibi unsurlar da “Kimliksizleşme ya da birey olmaktan çıkma” kavramı için sembolik örnekler arasında yer alır.

Günümüzde algılanan “birey kimliği” adeta tüm toplumun “ortak özellikleri” haline gelmiştir. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, bireylerin beslendikleri kaynakların (TV, radyo, internet, medya vb.) benzerliği ya da ayni oluşudur. Buda fertlerin “kimlik” sahibi bireyler değil, anonim yani kimliksiz bir yapıya sahip olmalarına neden olur. Oysa her biri kendisini “özgün düşüncelere” sahip “bireyler” zannederler. Bu, kimliksizleşme politikasını yürüten “egemen gücün” başarılı politikasıdır.

Bireyin asıl formu ise yukarıda adı geçen kaynakların etki alanını ortadan kaldırmakla gerçekleşir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.