"Kitle, zihinsel olarak her zaman tek başına olan
bireyden daha düşük düzeydedir” “Güruhlaşma”
ahlaksızlığı da beraberinde getirebilir”. (The Crowd – Kalabalık-1989)
Orhan TURAN - “Kimliksizleşme - birey olmaktan çıkma” kavramı
İlk kez Festinger Pepitone ve Newcomb (1952) tarafından
önerildi. Zimbardo (1970) ve Diener (1979–1980) zamanında son halini aldı.
Kimliksizleşme Kuramı şunu der; “Kişileri psikolojik bir
kimliksizleme durumu yaşamaya, yani kişisel kimliklerini kaybettikleri ve
anonim olarak gruba karışmış oldukları bir duygu yaşatmaya itebilir”. (Diener)
Kimliksizleşme genelde dış çevre ve anonimleşme ile (Çoğunluk
birlikteliği - mâl olma - katılma) başlayabilir.
Çevresel öncüller içerisinde, varsayılan aracı durumda bu
anlamda önemlidir. Anonim yüksek uyarılmışlık hali, dış olaylar üzerinde
yoğunlaşma, yakın grup işbirliği etkindir.
Diğer taraftan düşük özfarkındalık ile birlikte
kimliksizleşmeye giden süreç hızlanır, özgünlük yitirilir, geriye kimliksizlik
kalır.
Bu görüşe göre, kimliksizleşme ile birlikte kısıtlamalar
da kalkacaktır. Özfarkındalığı yüksek bireylerin
gruplar içerisindeki “sorumluluk
duyguları” daha düşükken, bu durum bireysel olarak daha yüksek seviyede
gerçekleşir. Grup içerisinde, anonim
kalındığında da, duygu heyecan duyarlılığının artması ve kendi davranışlarını
izlemede ya da düzenlemede acizlik, isteksizlik oluşması da yine
kimliksizleşmenin bir sonucudur.
Birey kimliksizlikle birlikte akılcı planlardan uzaklaşır
ve yapılması gerekenlerin, anonimden bir ismin yapabileceği ihtimalini
düşünerek daha rahat ve sorumsuz davranır. Bu açıdan bakıldığında anonimleşme, bireyin ortadan kalkmasına,
kimliksizleşme ise anonimleşmeye yol açar.
Bilim adamları bireyleri tekil, ya da çoğul bulundukları
ayrı durumlarda, karşılaştıkları olaylara nasıl tepkiler verdikleri ile ilgili
davranışları anlayabilmek için çeşitli testler yaptılar.
Bunun için bir denek, insanların bulundukları bir caddede
kendisini tepskisiz olarak yere atacak
ve bekleyecekti. Deneyi gözlemleyen bilim adamları deneğin yerde tepkisiz bir
biçimde bulunmasına rağmen, yanından geçen insanların buna duyarsız
kaldıklarını gözlemledi. İnsanlar, yerde yatan adama bakmalarına rağmen,
yürümeye devam ediyorlardı.
Yerde yatan deneğin, ölü, sarhoş, baygın v.b. olabileceği
ihtimali gibi seçenekleri düşünemiyor olmaları, ‘tehlike olsaydı bir başkası müdahale etmiş olurdu’ fikrine
bağlandı.
Bireylerin yürümeye devam ederken hem çevrelerine hem de
yerdeki deneye bakması, onlar da, ‘tehlikenin
farkına varamama’ durumu da
oluşturuyordu… Çoğunluk içerisinde
bulunan bireylerin, yalnız kaldığında, olaylara vereceği tepki ile topluluklar
içerinde vereceği tepkiler farklıydı.
Kimliksizleşme ile ilgili yapılan bir başka deneyde de,
birbirinden habersiz dört bayanın, başlarına tanınmamalarını sağlayacak örtüler
örtülerek yapılmıştı. Çuvala benzeyen bu örtülerin, sadece göz ve ağız
bölümleri açıkta kalacak şekildeydi. Dört bayana, bir deneyle ilgili olarak
içerde elektriğe bağlı bir kişiye, ellerinde bulunan butonlar aracılığıyla
elektrik şoku vermeleri istendi. Deneyde Butona her basışta, voltajın yükseltileceği
uyarısı da yapılmıştı. Birbirlerini tanımayan ve birbirlerinden habersiz olan
dört ayrı bayan denek, voltaj sınırlamalarında hiç çekinmeden bir üst kademeye
geçtiler.
Benzer olan bir başka deneyde ise, yine aynı dört denek, bu defa üzerlerinde farklı elbiseler olduğu
halde deneye katıldılar. Gözlemciler, bu deneyde de asker kıyafeti olan deneğin butona her defasında kararlı basışlar
yaptığı, hemşire kıyafeti olan deneğin ise çekinceli davrandığı saptandı.
Bireylerin
yalnızken farklı, gruplar içerinde farklı hareket ettiği konusu deneysel
psikolojinin başlı başına bir inceleme konusunu oluşturur.
Sistemlerin bireyi, sistem dışından, sistem içine alma
isteği de bu nedenlerden kaynaklanır.
Seçimlere
katılımın teşvik edilmesi, kişi ve
örgütlerin sisteme dâhil edilerek, varlıklarını bu ortamda sürdürmelerinin
istenmesi, onların ‘çoğulun’ yaptıklarının yapmalarının istenmesinden
kaynaklanmaktadır.
Evlerdeki televizyon yayınları; yarışma programları,
diziler, basın yayın, medya organları ve gazeteler, futbol, spor müsabakaları
taraftarlık kültü gibi unsurların tamamı; hangi elbisenin nerede ne zaman giyilmesi,
hangi hareketin nerede ne zaman nasıl yapılması gibi sonradan öğretilmiş ve
dayatılan unsurlar da kimliksizleştirme politikasının enstrümanıdır.
Okul kıyafetleri, askeri üniformalar, yüzmek için ‘bikini’, cenaze için siyah elbise
giyilmesi, resmi ya da belli alanlar için ‘kaçınılmaz’
bulunan ‘takım elbise’ giyilmesi
gerekliliği gibi unsurlar da “Kimliksizleşme
ya da birey olmaktan çıkma” kavramı için sembolik örnekler arasında yer
alır.
Günümüzde algılanan “birey
kimliği” adeta tüm toplumun “ortak özellikleri” haline gelmiştir. Kuşkusuz
bunun en önemli nedeni, bireylerin beslendikleri kaynakların (TV, radyo,
internet, medya vb.) benzerliği ya da ayni oluşudur. Buda fertlerin “kimlik”
sahibi bireyler değil, anonim yani kimliksiz bir yapıya sahip olmalarına neden
olur. Oysa her biri kendisini “özgün
düşüncelere” sahip “bireyler”
zannederler. Bu, kimliksizleşme politikasını yürüten “egemen gücün” başarılı politikasıdır.
Bireyin asıl formu ise yukarıda adı geçen kaynakların
etki alanını ortadan kaldırmakla gerçekleşir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.