Bugün, modern toplumun nasıl sessiz ve derinden bir çöküş yaşadığını ele alacağız. Görünürde özgürlük ve eşitlik savunuculuğu gibi duran ama aslında çok daha derin bir ajandaya hizmet eden bir dönüşüm süreci bu.
Şimdi, olayın perde arkasına bakalım. Soros gibi finans devleri, BlackRock ve Vanguard gibi yatırım şirketleri, medya ve dijital platformlar üzerinden nasıl bir toplum mühendisliği yapıyor? Netflix ve Disney gibi eğlence devlerinin içeriklerine baktığınızda, masum görünen birçok unsurun aslında nasıl sistematik bir plana hizmet ettiğini fark ettiniz mi?
![]() |
Metomorfoz: Küresel Çetenin iki silahı |
Mesela, Netflix dizilerinde ve Disney filmlerinde son yıllarda aile yapısını hedef alan ve cinsiyetsizlik gibi kavramları normalleştiren içeriklerin hızla arttığını görüyoruz. Burada amaç sadece izleyiciyi eğlendirmek mi yoksa daha derin bir toplumsal dönüşümü mü hedefliyorlar?
Büyük sosyal medya platformları da bu dönüşümün önemli bir parçası. Algoritmalar, LGBT hareketini destekleyen içerikleri daha fazla öne çıkarırken, karşıt görüşteki paylaşımları gömmek için adeta yarışıyor. Peki, bu gerçekten tesadüf mü? Yoksa arka planda toplum mühendisliği yapan bir el mi var?
Dahası var! Eğitim sistemleri ve büyük şirketlerin çalışan politikalarına kadar inen bir metamorfoz bu. Çocuklara yönelik içerikler, okullarda dayatılan yeni müfredatlar ve işyerlerinde zorunlu sözde 'farkındalık' eğitimleri… Hepsi aynı noktaya çıkıyor: Geleneksel değerlerin yıkımı ve yeni bir toplumsal düzenin inşası.
Bu dönüşümün en tehlikeli yanı, her şeyin 'özgürlük' ve 'eşitlik' kılıfıyla sunulması. İnsanlar, farkında olmadan bu planın bir parçası haline geliyor. 'Sevgi kazanacak' ve 'herkes olduğu gibi güzel', “Benim hayatım, benim tercihim” gibi masum sloganların arkasında, aslında çok daha derin ve karanlık bir ajanda var.
Sonuç olarak, toplumsal bir metamorfoz yaşıyoruz ve bu süreci yönetenler çok güçlü. Amaçları, geleneksel aile yapısını yıkıp, cinsiyetsiz ve kimliksiz bir toplum inşa etmek. İşte bu videoda, bu planın nasıl adım adım uygulandığını, hangi araçların kullanıldığını ve bize dayatılan bu yeni düzenin perde arkasını detaylarıyla anlatacağım.
Hazırsanız, gerçekleri konuşmaya başlayalım!
Metamorfoz, en basit haliyle “başkalaşım” demek. Yani bir şeyin, zamanla tamamen farklı bir şeye dönüşmesi. Mesela tırtılın kelebek olması gibi. Ama bu sadece doğada olan bir şey değil; fikirlerde, toplumlarda ve insanlarda da metamorfoz yaşanıyor.
Metamorfozun temelinde, dış etkenler ve sürekli maruz kalma var. Tırtıl, kelebek olmak için kozasında değişim geçirirken; toplumlar da sürekli olarak belli propagandalara ve içeriklere maruz kaldığında değişim geçiriyor. Toplumların değer yargıları ve ahlaki sınırları hedef alınarak yavaş yavaş zihinsel metamorfoz yaşatılıyor.
Yani kozamız sosyal medya, dönüşümümüz ise insanlığın tutunduğu köklerinden koparılma süreci! Tırtıl kelebeğe dönüşürken, toplumlar ahlaki çöküş ve yozlaşmaya maruz kalarak kimliksizleşiyor.
İnsanlar kim olduklarını ve neye inandıklarını unutur hale geliyor. Aile yapısı ve toplumsal değerler zayıflıyor. Daha önce kabul edilemez olan şeyler, önce “sıradışı deneyimler” olarak pompalanırken, yeterince tekrar ve propaganda sonrası normal karşılanmaya başlanıyor. Toplum bir yandan cinsiyetsiz hale getirilirken, bireyler kimlikliksizleştirilerek unisex yani cinsiyetsiz bir forma dönüştürülüyor. Elbette bu gizli ajanda iki temek başlık üzerinden yürütülüyor: cinsiyetsizleştirme ve porno….
Çok uluslu sermayenin beslediği dönüşüm, toplumsal metamorfoz için kıtalara ve ülkelere yayılmış ve sürekli fonlama ile ayakta duran sözde sivil toplum platformları, medya organları, Netfilix, Disney gibi dijial platformlar ile internet platformları üzerinden ya da ülkelere dayatılan yasal düzenlemeler üzerinden yayılıyor.
George Soros Yahudi kökenli bir yatırımcı ve milyarder. Macaristan doğumlu Soros, Açık Toplum Vakfı aracılığıyla dünya genelinde LGBT’ye alan açmak için milyarlarca dolar harcayan isimlerin başında geliyor. Buna bağış diyor, ancak yaptığı şey onun için kutsal bir zorunluluk gibi….
Bu kutsallığa sonra bakacağız.
Avrupa'da ve ABD'de LGBT’nin toplumsal alana inmesinde içerdeki işbirlikçiler eliyle kurduğu sözde STK’lar üzerinden yağdırdığı fonlarla faaliyet yürütüyor Soros…
Macaristan, Türkiye, Ortadoğu onun ilgi alanı….
Macaristan’da Orban’ı hedef alması da sırf bu yüzden.
Türkiye’de ise Gezi Kalkışmasına verdiği destek nedeniyle
hapsedilen Osman Kavala, Soros’un Türkiye’deki kolunu oluşturuyor.
Dava kapsamında MASAK’ın hazırladığı rapora göre Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’de 2008-2017 yılları arasında fonladığı dernekler arasında
Kaos Gay ve Lezbiyen Araştırma ve Dayanışma Derneği.
Hak, Eşitlik Varoluş için Lezbiyen, Gay, Biseksüel,
Transeksüel, İnterseksüel Derneği.
Genç Lezbiyen Gay Biseksüel Trans İnterseks Gençlik
Çalışmaları ve Dayanışma Derneği.
Evrensel Mevlana Aşkları Derneği,
Mavi Umut Derneği.
Pembe Hayat Lezbiyen Gay Biseksüel Derneği.
İstanbul Lezbiyen Gay Biseksüel Travestitrans Dayanışma Derneği başı çekiyor.
Çoğu oluşturulmuş tabela dernekleri…
Talimat gelince renkli şemsiyelerini alıp meydanlara çıkıyorlar. Sözde eşitlik ve hak aramak için düzmece eylemlerde boy gösteriyorlar.
Soros'un, özellikle, Orta ve Doğu Avrupa'da LGBT’ye destek için ciddi miktarda para aktardığı biliniyor. İddianamede yer verilen para transfer hareketlerine göre küçük bir tabela derneği bile, verilen ödev karşılığında 500 milyon TL gibi ciddi destek alabiliyor. Soros, ülke temsilcisine milyon dolarlar gönderirken, temsilci Kavala altındaki kollara yerel para birimine göre fon sağlıyor.
Facebook, Watsapp gibi platformların sahibi Mark Zuckerberg, Google’nin iki kurucusundan biri Sergey Brin ve Levi’s kurucusu Levi Strauss gibi Yahudi kökenli isimler, LGBT haklarını destekleyen markaların arkasında yer alıyor. Diğer büyük markalar ise çeşitli kökenlerden LGBT topluluklarına destek veriyor.
Ford ailesi, Bill Gates, Sigrid Rausing ve ailesi… Son olarak, Arcus Foundation'ın kurucusu Jon Stryker… Stryker, ABD'li bir milyarder ve kendisi de eşcinsel. LGBT konusunda en aktif vakıflardan birini yönetiyor.
İnsanlığın algılarını yönetiyorlar. Onları daha geniş, eylemsiz, cinsiyetsiz hale getirmek için çalışıyorlar.
Hedefleri ise aile… Aileyi parçalamak istiyorlar. Aile onların yıkılması gereken en önemli kalesi.
Savaşılması gereken en büyük düşman. Aileyi aile yapan en büyük birey ise anne….
“Çocukta yaparım kariyerde” diyerek evden çıkardıkları anneyi, önce kendi çocuğuna bakamaz hale getirdiler. Anaokulu ve kreşlere emanet edilen çocuklar daha en başta anne kucağından uzaklaştırıldı.
‘Anne”yi öldürmenin yolu “Kadın Hakları” başlığına gizledikleri hedeflerden geçiyordu.
Kadın Hakları mücadelesi, ilk döneminde anlaşılması gerektiği gibi bir süreç yaşadı. 19. Yüzyılda gelen bu birinci dalga “Oy Hakkı Mücadelesi”ni içeriyordu. Dünyada 1960’lara kadar giden bu süreç oy hakları üzerinde yoğunlaşan anlamlı bir mücadele gibi göründü.
İşin rengi 1960’lar ve 1980’lerde gelen Feminizm dalgasıyla değişmeye başladı. İş haktan çıkıp, “Kadın üstüncül” bir ideoloji oluverdi bir anda.
1990’larda gelen üçüncü ve dördüncü dalga Feminizm hareketi, bugün gelinen sürecin şekillenmesinde kritik eşik oldu.
1995 Pekin Deklarasyonu: BM’nin 4. Dünya Kadın Konferansı'nda kabul edilen bu deklarasyon, kadın hakları ve “toplumsal cinsiyet eşitliği” konusunda küresel bir yol haritası sunuyordu.
Planlayıcıların artık kadın haklarıyla işi bitmişti. Yeni kavram “cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele” ya da “toplumsal cinsiyetin çeşitliliği” olarak sunuldu. İlk bakıldığında kadın erkek eşitliği üzerinden kurulan bir başlık gibi gelse de aslında aslında olay çoktan kadın ve erkekten çıkmıştı.
Artık sadece erkek ve kadına tahammülleri yok.
Bir üçüncü cinsiyet… İkili cinsiyetin dışında bir kimlik olarak tarif ettikleri Non-binary (Nonbaynıri), zamanla cinsiyet değiştirme durumunda kalınabilir ki buna da Genderfluid (Cendırflooid), öte yanda kendinizi hiçbir cinse ait hissetmezseniz cinsiyetsiz olarak tanımlama hakkınızı olduğu Agender (Eycendır) olabilirsiniz. Tabii hem erkek, hem kadın olarak cinsiyetinizi belirleyebilirsiniz. O halde iki cinsiyet kimliğini benimseyen Bigender (Baycendır) olursunuz.
Bu, onların toplumsal cinsiyetin çeşitliliği dediği şey…
Buna göre her birey, kendi cinsiyet kimliğini nasıl tanımladığını belirler.
Sadece cinsiyet değil. Cinsiyetin peşine bir de “cinsel yönelim özgürlüğü” ekleyerek, bireyleri götürmek istedikleri yere doğru itmeye devam ediyorlar.
LGBT-İ
Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans ve İnterseks….
Ya da LGBT-Q… Sondaki Q pedofoli dahil toplumsal normlara uymayan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini kapsayan geniş bir terim olan Queer’ı ifade ediyor.
LGBT hareketi, aile düzenini yok etmeyi hedefleyen bir stratejiyle ilerliyor. Dünya genelinde, özellikle Batı toplumlarında, bu hareketin arkasında büyük finansal destekler ve güçlü medya etkisi var.
Mesela, Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan araştırmalar, LGBT evliliklerinin yasallaşmasının ardından geleneksel aile yapısının %20 oranında zayıfladığını ortaya koyuyor. Yani, aileler artık eskisi kadar güçlü değil ve LGBT hakları savunuculuğu, bu değişimin hızlanmasında önemli bir rol oynuyor.
Medyanın bu süreçteki etkisi ise tartışmasız büyük. Örneğin, Netflix, HBO, Disney ve Warner Bros gibi büyük medya şirketleri, LGBT temalarını ana akıma taşıyan içerikler üretiyor ve bunlar genç kuşağı doğrudan etkiliyor. 2019’da yapılan bir araştırma, Hollywood'un sinema ve televizyon yapımlarının %15'inin LGBT karakterlere yer verdiğini, 2025 yılında ise bu oranın %30’a çıktığını söylüyor. Bunu artık gizleme ihtiyacı bile duymuyorlar.
Eğitim sisteminin de bu değişim sürecine katkısı büyük. İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, okullarda LGBT eğitim programlarının %72 oranında yaygınlaştığı görülüyor. Bu, çocukların biyolojik cinsiyet yerine cinsel yönelim ve kimlik konularını daha fazla sorgulamalarına yol açıyor. Hatta bazı okullarda bu tür eğitimler artık zorunlu hale gelmiş durumda. ABD'de yapılan bir başka araştırma ise LGBT+ eğitiminin zorunlu hale gelmesinin, öğrencilerin toplumsal yapıya bakış açısını nasıl dönüştürdüğünü gösteriyor.
Çocuklar erken yaşta cinsiyet değiştirmeye yönelik propagandaya maruz bırakılıyor. Henüz bunu kavrayacak yaşta olmamasına rağmen kandırılan çocuklar, renkli renkli anlatıların ardından reşit olmamasına rağmen verdikleri onay ile cinsiyet değiştirme ameliyatlarına sokuluyor. Erkeklik uzuvları kesiliyor. Testisleri alınıyor. Erkeğin babalık durumu böylece ömür boyu ondan çalınmış oluyor. Östrojen hormonu enjekte edilen ameliyatta organik olarak olmayan göğüslerin şişmesi sağlanıyor. Kadın gibi olması için de erkek göğsüne slikon takılıyor. Testosteron seviyesini düşürmek için de anti-androjen kullanılıyor, böylece kıllanma azalıyor ve ses kalınlaşmıyor. Bildiğiniz travesti sesi ortaya çıkıyor.
Yüzün daha feminen görünmesi için çene küçültme, burun estetiği ve elmacık kemiklerini belirginleştirme gibi işlemler uygulanıyor. Adem elması küçültülüyor ve ses daha ince hale getiriliyor. Ses telleri kısaltılarak veya sıkılaştırılarak frekans yükseltiliyor.
Vücut şekillendirme işlemlerinde, bel ve karından yağ alınıp kalça ve basen bölgelerine enjekte ediliyor. Liposuction ile vücut hatları daha kıvrımlı hale getiriliyor.
Fizik tedavi ve psikolojik süreç başlıyor. Erkeğe kadın olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Ama bu hiçbir zaman gerçekleşmiyor. O erkek hiçbir zaman bir kadın olmuyor.
Çocukluk döneminde bu akıl almaz sürece ikna edilenler yetişkinlik döneminde yaşadıkları pişmanlığı tarif edemeyecek hayal kırıklıkları ve kimlik çatışması içinde buluyor kendini.
Sosyal medya, tüm bu değişimi daha da hızlandıran bir araç. Instagram, Twitter, TikTok ve YouTube gibi platformlar, LGBT temalı içerikleri büyük bir hızla yayıyor. Pew Research Center'ın verilerine göre, sosyal medyada LGBT içeriklerinin etkileşimi %45 oranında artmış. Bu platformlar üzerinden yayılan mesajlar, gençlerin geleneksel aile yapılarına karşı daha eleştirel bir bakış açısı geliştirmelerine neden oluyor.
Tabii ki, bu hareketin güçlü finansal destekçileri de var. George Soros'un Open Society Foundations gibi küresel fonlar, LGBT hakları savunuculuğuna yıllık milyonlarca dolar harcıyor. 2019 yılında yalnızca Open Society (sısayedi) Foundations, LGBT+ hakları için 100 milyon dolardan fazla bağış yapmış. Bunun yanı sıra, büyük şirketler de LGBT hareketine sponsorluk yaparak toplumsal dönüşümü hızlandırıyorlar. Amazon, Apple, ve Coca-Cola gibi dev markalar, LGBT dostu işyerleri yaratma ve LGBTQ+ topluluğuna yönelik çeşitli kampanyalarla desteğini gösteriyor.
Ve bunlar yalnızca başlangıç. UNESCO gibi uluslararası kuruluşlar da, eğitim ve kültürel değişim programlarıyla bu hareketin yayılmasını destekliyor. UN Free & Equal kampanyası, gelişmekte olan ülkelerde, cinsel kimlik ve yönelim konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor. Bu tür kültürel mühendislik çalışmaları, geleneksel aile yapılarının yerine daha esnek ve bireysel kimliklere dayalı bir toplum yapısının ortaya çıkmasına neden oluyor.
Sonuç olarak, LGBT hareketi, sadece bireysel kimlikleri savunmaktan çok, toplumsal yapıyı köklü bir şekilde dönüştürmeyi amaçlayan bir stratejiye dayanıyor. Gallup araştırmalarına göre, LGBT evliliklerinin yasallaşmasının ardından geleneksel aile yapıları %15 oranında zayıflamış ve evlilik dışı ilişkilerdeki artış %25'e ulaşmış. Bu tür değişiklikler, yavaşça ama emin adımlarla toplumu şekillendiriyor ve yeni yoz modellerin önünü açıyor.
Görünüşe göre, LGBT hareketi küresel ölçekte birleşmiş bir güçle ilerliyor. Human Rights Watch, Amnesty International ve UN Human Rights Council gibi örgütler, devletleri LGBT+ haklarını desteklemeye zorlamak için küresel çapta bir baskı yapıyor. Küresel şirketler ve uluslararası kuruluşlar arasındaki bu işbirliği, toplumsal normları ve değerleri hızla değiştiriyor.
Türkiye’ye dayatılan İstanbul Sözleşmesi de aslında bu amaca hizmet eden önemli bir sembol oluşturdu. Hükümetin daha sonra anlaşmadan çekildiğini açıklamasına karşın, bu yöndeki baskılar devam ediyor.
Öncelikle, Netflix ve Disney gibi platformların bu süreçte oynadığı role bir bakalım. Daha birkaç yıl öncesine kadar bu platformlar eğlence odaklı içeriklerle karşımıza çıkarken, bugün neredeyse her dizide ve filmde baskın bir LGBT propagandası görüyoruz. Mesela, Netflix’in “The Umbrella Academy” ve “Sex Education” gibi dizilerinde eşcinsellik ve cinsiyetsizlik temaları çok belirgin. Disney de bu konuda geri kalmıyor. “Strange World” ve “Lightyear” gibi yapımlarda eşcinsel karakterlere ve ilişkilere yer vererek genç zihinleri etkilemeye çalışıyor. Bu içerikler, bilinçli bir şekilde hazırlanarak adeta zihinlere işleniyor.
Karey Burke, (Kari Börk) Disney TV'nin başkanı… Eşcinsel….
Eşcinsel yayınların yeterli düzeyde olmadığından dolayı özür diliyor. En az yüzde 50 artılacağı sözünü veriyor. Disney başkanı…
Birleşmiş kötülük metamorfoza zorluyor…
Bu propagandanın sadece dizi ve filmlerle sınırlı olduğunu düşünmek büyük bir hata olur. Yasal düzenlemelerle de desteklenen bir süreç var. “Cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele” adı altında yapılan çalışmaların, LGBT propagandasının yasal tarafını oluşturduğunu görüyoruz. Örneğin, Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinde yürürlüğe giren yasalar ve ABD’deki “Equality Act” gibi düzenlemeler, LGBT söylemlerini eleştirmenin neredeyse suç haline gelmesine neden oldu. Bu durum, toplumun kendi değerlerini savunmasını zorlaştırıyor ve insanlar farkında olmadan bu yeni normlara uyum sağlıyor.
BlackRock ve Vanguard gibi dev yatırım şirketleri, Netflix ve Disney gibi platformların en büyük hissedarları arasında yer alıyor. Bu şirketlerin, küresel ölçekte LGBT propagandasını yaymak için ciddi fonlar ayırdığı biliniyor. Ayrıca, ABD’nin dış politikalarında da bu propagandanın etkisini görüyoruz. “Demokrasi ve insan hakları” adı altında LGBT hakları desteklenirken, bu politikaların arkasında dev sermaye gruplarının olduğunu fark etmek zor değil.
Elbette, sosyal medya bu işin en güçlü silahı. Youtube, Twitter, Instagram ve TikTok gibi platformlarda LGBT propagandasını eleştiren hesaplar ya kapatılıyor ya da gölgeleniyor. Öte yandan, bu propagandayı destekleyen içerikler ise milyonlara ulaşıyor. Özellikle gençler, TikTok’ta karşılarına çıkan kısa videolarla adeta bu fikirlerle yoğruluyor.
Metomorfozun diğer yüzü porno…
Bugün dünyada en çok ziyaret edilen ilk 50 web sitenin 6’sı müstehcen porno yayın yapan sitelerden oluşuyor. 19. Sırada bulunan o sitelerden Pornhub (Pornhab) aylık 450 ile 600 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor. Girenlerin yüzde 70’den fazlası 16-35 yaş arası gençler.
29. sırada bulunan xvideos, 31. Sırada bulunan xhamster, 44. Sırada bulunan xnxx ve 49. Sırada bulunan stripchat gibi sitelerin toplam ziyaretçi sayıları aylık 1.5 milyar tekil, günlük 50 milyon tekil ziyaretçiye ulaşabiliyor. Bu korkunç rakam, dünyada internetin ulaştığı her evden her gün en az birilerinin bu platformlara girerek porno izlediğini gösteriyor.
Pornhub'un sahibi, MindGeek (Maynd Giik) adlı şirket. Sadece Pornhub değil, dijital dünyada bildiğiniz tüm organize ve profesyonel porno yayıncılığını tek başına yönetiyor.
Eşçinsel, gay, amatör… Kısaca tüm porno içeriklerin fabrikatörü olan MindGeek (MayndGiik), çatısı altında Pornhub, YouPorn, RedTube, Tube8, Brazzers, Reality Kings, Mofos, Babes.com, Twistys – Softcore, Men.com platformlarını bulunduruyor.
Şirketin merkezi Lüksemburg'da, yönetim ve operasyonlarını Kanada, Montreal üzerinden yürütüyor. Kurucusu Feras Antoon ve David Tassillo gibi isimler. 2023'te, MindGeek'in (Maynd Giik’in) yeni sahibinin Ethical Capital Partners (ECP) adlı özel bir sermaye şirketi olduğu duyuruldu. Şirket adını Aylo olarak değiştirdi. Operasyon ve yönetim ise halen MindGeek (Maynd Giik) tarafından yürütülüyor.
Daha yakından bakalım. Bir Yahudi olan David Tassillo, görünürde “Kanadalı bir iş insanı” olarak geçiyor. Pornhub'ın ana şirketi MindGeek'in ortağı. Yıllık tahmini 97 milyar dolar civarında geliri kontrol ediyor.
Peki tüm bunlar neden yapılıyor. İnsanlık neden kimliksizleştirilmek isteniyor. Bu vahşi metamorfuzun sebebi ne? Bizden ne istiyorlar.
İngiltere Bangor Üniversitesi'nde Film Profesörü Prof. Nathan Abrams… Kendisi de Yahudi olan Abrams’a göre porno endüstrisini Yahudiler domine ediyor. Bunu ‘’gentile’’ yani Yahudi olmayanlar için kurguladıklarını, bu endüstrinin Yahudi olmayanların ahlaklarını, psikolojik sağlıklarını bozmak için bir araç-vasıta olarak tasarlandığını söylüyor.
Hani Bu kutsallığa sonra bakacağız demiştik ya işte Yahudilerin, kendilerinden olmayanlara yani goyimlere karşı işlediği suçlar, kendi inançlarında suç olmadığı için kutsal bir eyleme dönüşüyor.
Yahudiler ABD nüfusunun yüzde 2’sini kontrol etmesine karşın ABD’nin yanı sıra dünyadaki porno endüstrisinin tamamına yakınını yönetip, domine ediyorlar.
Sentil (Centil) ya da jentil (Gentile), Tanah ve Eski Ahit'te "İsrailoğulları'ndan olmayan" anlamına geliyor. Günümüzde Yahudiler tarafından da "Yahudi olmayan" anlamında kullanılıyor. İbranice'de bu terim "goy" veya “goyim", “nochri" (nah-ree) kelimeleriyle ifade ediliyor.
Yahudi olmayanlar için oluşturulan bu metomorfoz dünyası, insanlığı yozlaştırıp, kimliksiz hale getirmeyi hedeflerken, bireyselciliğin en üst seviyede yaşandığı, bireyleri koruyan ve neslin devamını sağlayan ailenin ortadan kalktığı bir dünya için çalışıyor. Ayrı odalarda, hayat süren, birbirinden habersiz gençler istiyor.
Bu sessiz çöküşe karşı uyanık olmazsak, çok geç olmadan kendimizi büyük bir yıkımın ortasında bulabiliriz.
İşte bu yüzden, bu sessiz çöküşü durdurmak için farkındalık şart. Daha fazla geç kalmadan, toplumsal değerlerimizi ve aile yapımızı savunmalıyız. Unutmayın, sessiz kalanlar kaybeder!
Bu küresel metomorfoz bireyi kökünden ve geleneklerinden koparmayı hedefliyor. Bu kopuş, toplumun ortak değerlerini ve kültürel bağlarını da zayıflatıyor. Sonuçta, ortaya çıkan şey, ne olduğu belli olmayan, yönlendirmeye açık ve savunmasız ve yem olmaya hazır bir toplum.
Küresel çetenin istediği şey de tam olarak bu!
Karanlık bir dünyada kötülüklerini hakim kılmak….
Zaman, bu karanlığa karşı harekete geçip sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerektiğini de hatırlatıyor bize.
Bu dünyada sessiz kalmak, bir suçluluğa dönüşür.
Öyleyse, bir adım atarak geleceği şekillendirmeye başlayalım. Çünkü bir tek ışık tüm karanlığı dağıtabilir.
LGBT sermaye, küresel fonlar, medya propagandası, büyük şirketler, LGBT destekçileri, sermaye ve ideoloji, LGBT yatırımları, finansal destek, medya yönlendirmesi, reklam sektörü, siyaset ve LGBT, ekonomi ve ideoloji, derin analiz, gerçekler, belgesel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.