PKK Silah bırakacak mı? - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Perşembe, Mart 27, 2025

PKK Silah bırakacak mı?

27 Şubat’ta beklenen çağrı geldi. 

15 Şubat 1999'da Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilen ve o tarihten bu yana Bursa’ya bağlı İmralı adasındaki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan, kurucusu ve lideri olduğu PKK’ya “Kongreyi toplayın, kendinizi lağvedin” çağrısı yaptı. 

Aslında çağrı Meclis Kürsüsünde olacaktı. Ama olmadı.

PKK Silah bırakacak mı?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim 2024’te Öcalan'a yönelik dikkat çekici bir çağrıda bulunmuş, Öcalan'ın DEM Parti Grubu'nda konuşarak PKK'nın feshedildiğini ve terörün sona erdiğini ilan etmesi gerektiğini belirtmişti. Bu açıklamalardan 4 ay sonra o beklenen çağrı Meclis’te olmasa da mektup yoluyla gerçekleşti. 

DEM heyeti önce 15 Şubat tarihini vermişti. Öcalan’ın videolu bir konuşması olabileceği bekleniyordu. Tarihin ertelendiği ve Şubat ayı içinde olabileceği açıklandı. Nihayet içerde bir yerlerde yürütülen görüşmeler, çağrının son şeklinin mektup yoluyla olması yönünde noktalanmış oldu. 

PKK’nın ilk silahlı eylemlere giriştiği 1984’ten bu yana 50 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği bu kanlı süreçte önemli bir eşik daha yaşanmış oldu. Dem Parti Heyeti, İmralı'dan İstanbul'a geldikten sonra Taksim'deki Elite World Otel'e giriş yaptı. Toplantı Öcalan ile gerçekleştiren görüşmenin ardından saat 17.00'de başladı. Ahmet Türk, DEM Parti İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan, milletvekili ve Abdullah Öcalan'ın avukatı Cengiz Çiçek, Öcalan'ın avukatı Faik Özgür Erol’un yer aldığı toplantıda, o mektubu Buldan okudu. 

Çok kısa sürede gelinen bu noktada tüm haber kanallarının canlı verdiği görüntüleri Türkiye büyük bir dikkatle izlemeye başladı;

Öcalan açık biçimde PKK’ya sesleniyor, kongreyi toplayın, kendinizi lağvedin diyordu mektupta….  Örgütü hayatta tutan gerekçelerin artık var olmadığını söylüyor, ömrünü tamamladığını belirtiyordu.

 Açıklama dünya da büyük yankı uyandırdı. CNN International, "Yapılan açıklamaya göre, Abdullah Öcalan tarihi bir hamleyle partisinden 'silah bırakmasını' ve kendisini feshetmesini istedi" diye yazdı.

Almanya'nın önde gelen gazetelerinden Bild, birinci manşet olarak verdiği haberde "Öcalan PKK'yı dağıtmak istiyor" başlığını kullandı.

 Guardian, çağrının Orta Doğu'da sarsıcı etki yaratacağına değinirken; Welt, yeni bir barış sürecinin başlayabileceğini yazdı.

Guardian, çağrının sadece Suriye sahasında değil aynı zamanda İran ve Irak'ta da etki yaratabileceğini dile getirdi.

Reuters, PKK terörünün on yıllar boyunca yarattığı ölümleri hatırlatırken, çağrının Türkiye için önemli sonuçlar yaratabileceğini ifade etti.

ABD merkezli Financial Times gazetesi de "10 binlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açan çatışmaların sona ermesi için önemli bir adım" dedi.

Wall Street Journal gazetesi, Türkiye'yi ve Orta Doğu'yu istikrarsızlaştıran çatışmayı bitirme fırsatı yarattığını ifade etti.

….

Bahçeli’nin çağrısından Öcalan’ın mektubuna kadar her şey o kadar hızlı gelişti ki; Öcalan’ın bu çağrısına rağmen hiçbirimiz pozisyonumuzu değiştirmedik. Pek çoğumuz, daha önce çok defa izlediğimiz bir filmi izler gibi son derece temkinli ve şüpheci tavırla ekranlara baktık. Yarım kalmış, anlam veremediğimiz pek çok soru akıllarda vardı.

 Öcalan bu açıklamayı neden yaptı?

Bu çağrı en başında neden Bahçeli’den geldi.

En önemlisi Devlet karşılığında ne söz verdi.

 Hatırlanacağı gibi çözüm süreci olarak ifade edilen 2013-2015 arasındaki o süreçte yaşananlar hala çok teze. Ama o sürecin bir tarihi, adı, müzakereleri vardı.

 Amacı, Türkiye’deki PKK meselesini siyasi yollarla çözmek ve örgütün silahlı faaliyetlerini sona erdirmekti.

 Süreç aslında 2009 Oslo Görüşmeleriyle başlamıştı. Hani şu FETÖ’nün görüşme kayıtlarını sızdırdığı süreç…  PKK yetkilileri ve MİT arasında gizli görüşmeleri kapsayan süreç 2011’de sızdırılınca görüşmeler kesildi. 2012’de başlayan İmralı süreci kapsamında ise MİT 2012’de Öcalan’la yeniden görüşmelere başladı.

Yine HDP heyeti gitti geldi. 2013’te sürecin ilk çağrısı böylece gerçekleşmiş oldu. Öcalan, PKK’ya "Silahlı güçler sınır dışına çekilsin" çağrısı yaptı.

 Konserler düzenlenlendi, silahları bırakan militanlar sembolik olarak Habur’dan ilk geçişleri yaptı.

Yine PKK silah bırakıyordu.

 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatı kapsamında Hükümet ve HDP heyeti, Dolmabahçe Sarayı’nda ortak bir açıklama yaptı.

Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakması için bir kongre düzenlenmesi istendi.

10 maddelik bir mutabakat açıklandı.

 Aslında bu ilk süreçte de uzlaşıya varılan maddeler benzerdi. PKK tüm taleplerini “Demokratik” kelimesi içine gömmüş, sıralamıştı. Örgütün “Demokratik” dediği her madde, PKK yerine geçen anahtar kelimeydi.

 O 10 maddede “Demokratik siyasetin içeriği tanımlanacak” denilerek PKK’nın siyasette var olması isteniyor, “Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutları” tartışılacak denilerek PKK’nın siyasal anlamda yerelden ulusala yapılanması talep ediliyordu. “Özgür vatandaşlık” dedikleri ise militanların sivil hayata katılımını ve anayasanın buna göre hazırlanmasını içeriyordu. “Demokratik siyaset”, “Demokratik sivil toplum” yine o maddelerde yer aldı. Kimlik, kültürel haklar ve eşit vatandaşlık konularında çalışmalar yapılacak. Demokratik güvenlik yapısı oluşturulacak. PKK'nın silah bırakma kararı için kongre toplanacaktı.

 Ama olmadı…

 20 Temmuz 2015’te Suruç Saldırısı, ardından 22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da 2 polisin kaldıkları evde enselerinden şehit edilmesi ardından süreç bitti…. Türkiye, PKK’ya yönelik operasyonlarını yeniden başlattı.

 PKK, boşluklara göre, sıkıştığı zaman ittifak değiştiren, dönek demeyelim hadi ama çok taraflı ittifaklar kuran bir örgüt oldu. Türkiye ile arası bozuk olunca İran’a ya da Suriye’ye yakınlaşan örgüt, Suriye kuzeyinde, yeri geldiğinde Ruslarla, Esad’la, onlarla arası bozulunca ABD ile olmadı yeni Şam yönetimine yakınlaşıp uzaklaştı.

 İlk çözüm süreci başladığında…

2013’te IŞİD tarafından neredeyse yok edilme aşamasına geldiğini unutmayalım. Kandil, kamyon dolusu militanı Suriye kuzeyine gönderirken, Türkiye cephesinde oluşan açık onu belki de bu yüzden Türkiye’ye yakınlaştırdı. Yine bana göre ABD’nın Suriye’de imdadına yetişmesi ve Aynel Arap hattından yani PKK jargonu ile Kobani’den itibaren onu Suriye’nin güney ve güney doğusu yani Deyr ez Zor’a kadar olan bölgeye yerleştirmesi derin bir nefes almasını sağlamıştı.

İlk çözüm sürecinin bittiği 2015’te örgüt Suriye kuzeyindeki varlık mücadelesini kazanmış Kandil de nispeten rahatlamıştı.

 Peki şimdi ne oldu…

 Gözler elbette yine Suriye’de…

 Ve PKK yine Suriye’de var olma mücadelesi veriyor.

Esad’ın gitmesiyle içerde en büyük lojistik ve ittifak unsurunu kaybeden PKK’nın Suriye kolu, Ruslar’ın da ülkeden ayrılmasıyla dayanaktan yoksun kaldı. Doğusunda Türkiye, kucağında oturduğu yeni Suriye yönetimi, Ruslar…. YPG’nin o çok taraflı ittifak harmanı bir anda ortadan kalkmış oldu. O kadar ki İsrail’den bile yardım isteyecek hale geldiler.

 Suriye’de muhalif grupların en büyüğü olan HTŞ’nin lideri Ahmet El Şara’nın, Esad sonrası yönetimi ele geçirmesi ardından tüm silahlı grupların yeni orduya katılması istendi. YPG de onlardan biri. Ya silahları bırakacak, dağılacak ya da Türkiye ve Suriye’nin kıskacında kısır bir varlık mücadelesi vermeye devam edecek.

İşte tam bu süreç gündeme gelen yeni süreç, belki de Suriye kuzeyinde yeni bir aşamaya geçtiğimizi de haber veriyor. 

Elbette bu süreçte de müzakereler var. Ancak ilkinden dili yanan devlet, bu defa bu süreci kamuoyuna yansıtarak yeni bir hayal kırıklığı yaşatmamak adına adımlarını son derece dikkatli atmaya çalışıyor.  Silah bırakmanın sadece tek taraflı ve pazarlıksız yürüdüğü izlenimi hedefleniyor. O nedenle bu sürecin bir adı yok. O nedenle bu defa müzakerelerden bahseden yok. Diğer taraftan buradaki müzakerelerde de aslında sürecin birinci bölümüne benzer talepler olduğunu söylersek hata etmiş olmayız.

O soruyu bir daha soralım.

 Öcalan bu açıklamayı neden yaptı?

Bu çağrı en başında neden Bahçeli’den geldi.

En önemlisi Devlet karşılığında ne söz verdi.

 Bazılarına göre bu sürecin hedefinde seçimler var. CHP ile kent uzlaşısı yaparak seçim ortağı olan HDP, bu adımla ittifaktan koparılmış olabilir. Böylece Cumhurbaşkanlığı için Cumhur ittifakının eli güçlenmiş olabilir.

Diğer taraftan Başkan Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı olması için alınacak erken seçim kararı için salt çoğunluğun sağlanması hedefleniyor olabilir. Normal şartlarda 2 dönemi dolduran Erdoğan, seçim takvimine göre 2. Defa aday olmayacak. Bunun istisnası ise erken seçimler…. Önümüzdeki seçimler için olası bir erken seçim kararı DEM’siz bir oylamada yeterli olmayabilir.

 Neden Bahçeli

Türkiye’de seçim atmosferi var ve Bahçeli, milliyetçi tabanı kaybetmeden terörün bittiğini ilan edebilecek bir çözüm arıyor olabilir. PKK’nın tamamen tasfiye edilmesi, MHP’nin elini güçlendirebilir.

Kandil’deki PKK liderleri ile Öcalan arasında bir güç mücadelesi var. Bahçeli’nin çağrısı, Öcalan’ı Kandil’e karşı bir koz olarak kullanma hamlesi de olabilir.

Türkiye, Suriye’de ve Irak’ta PKK/YPG’ye karşı operasyonlarını sürdürüyor. Öcalan’ın çağrısı, PKK’nın bölgedeki gücünü azaltabilir.

 Siyasete etkisinin yanında bölgesel ve küresel fotoğrafa bakalım.

 Yani, eğer devlet Öcalan’a bir şey vadettiyse, bunun sadece PKK’nın silah bırakmasıyla sınırlı olmadığını, bölgedeki dengelerle de doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin özellikle son yıllarda Suriye’de YPG’ye karşı yürüttüğü mücadeleyi düşünelim. Eğer PKK gerçekten sahneden çekilirse, Türkiye bu durumu kullanarak ABD’ye, "Bakın, PKK artık yok, dolayısıyla YPG’ye verdiğiniz desteğin bir anlamı kalmadı" diyebilir. Bu, Türkiye’nin Suriye’de daha rahat hareket etmesini sağlayabilir.

 Şimdi Öacalan’a aynı soruyu soralım. Neden böyle bir açıklama yaptı?

2015’te Ortadoğu’da büyük değişimler yaşanıyordu. Suriye’de PYD/YPG’nin güçlenmesi, ABD’nin PYD/YPG’yi desteklemesi gibi gelişmeler, PKK’nın savaş stratejisini gözden geçirmesine neden olmuş olabilir. Öcalan, PKK’nın Türkiye’de silah bırakıp, enerjisini başka alanlara yönlendirmesini istiyor olabilir. Yani 40 yıl daha silahlı çatışmaya devam etmektense, Suriye kuzeyinde Türkiye’nin de en azından başlarında zımni olarak defakto da olsa ses çıkarmayacağı bir toprak kontrol etmek daha akıllıca.

 Elbette PKK içindeki konumu açısından da birkaç şey söylemek mümkün.

Öcalan’ın bu açıklamayı yapmasının kendi konumunu güçlendirme çabasıyla da bağlantısı olabilir. Uzun yıllardır İmralı’da tutuklu bulunan Öcalan, bu tür bir çağrıyla hem devlet nezdinde hem de PKK içinde etkin bir figür olmaya devam etmek istemiş olabilir.

Ancak süreç 2015’te sona erdi ve PKK silah bırakmadı. Sonuç olarak Öcalan’ın bu çağrısı, örgütü yeni bir stratejiye yönlendirmek amacıyla yapılmış gibi görünüyor.

 Görünüyor ama en çalıcı soru ise PKK’nın Öcalan’ı dinleyip dinlemeyeceği de yanıt bekleyen bir başka soru.

 Bu soru, örgütün iç dinamikleri ve bölgesel dengeler açısından önemli.

 Öcalan, PKK’nın kurucusu ve uzun yıllar en büyük otoriteydi. Ama 1999’da yakalanıp İmralı’ya hapsedildikten sonra örgüt içindeki dengeler değişti. Şu an PKK’nın kontrolü büyük ölçüde Kandil’deki yöneticilerin elinde. Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan gibi isimler, Öcalan’ın çağrılarını dikkate almak zorunda hissetmeyebilir.

 Geçmişte buna benzer bir durum yaşandı. 2013-2015 çözüm sürecinde Öcalan, örgüte silah bırakma çağrısı yaptı. İlk başta kısmen uyuldu ama süreç bozulunca PKK tekrar silahlı eylemlere döndü. 2015’te Öcalan, PKK’ya kongre toplayarak silah bırakma talimatı verdi ama Kandil bunu kabul etmedi.

 Şu an PKK’nın Suriye’deki kolu YPG, ABD desteğiyle varlığını sürdürüyor. Öcalan’ın çağrısı kabul edilirse, bu ABD’nin Suriye’deki planlarını da etkileyebilir. Kandil’in durumu ise farklı. Öcalan’ın çağrısı Türkiye merkezliyse, Kandil bunu reddedebilir çünkü İran, Irak ve Suriye’deki faaliyetlerini de hesaba katmak zorundalar.

 Sonuç olarak, Kandil ve saha kadroları Öcalan’ın çağrısına hemen uymaz. Ama PKK içinde bir bölünme yaşanabilir. Öcalan’a daha bağlı olanlarla, Kandil’deki yönetim arasında bir ayrışma çıkabilir. Suriye’deki YPG ise bu çağrıyı tamamen görmezden gelebilir. Uluslararası aktörler bu süreci desteklerse, PKK içinde zamanla bir dönüşüm olabilir ama kısa vadede tamamen silah bırakmaları zor görünüyor.

 Bunun bir başka boyutu da İran ve Irak Kürt Bölgesi ile olan ilişkiler. İran, kendi içinde PKK bağlantılı PJAK gibi unsurlardan rahatsız. Aynı şekilde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi de PKK’nın bölgede güçlenmesini istemiyor. Dolayısıyla Türkiye, bu süreci hem İran’la hem de Barzani yönetimiyle ilişkilerini güçlendirmek için bir fırsat olarak görebilir.

 Ve tabii bir de İsrail faktörü var. İsrail’in Ortadoğu’daki Kürt yapılarıyla yakın ilişkileri olduğu biliniyor. Türkiye, PKK’yı sahadan çekerek İsrail’in bölgedeki hesaplarını da bozmayı hedefliyor olabilir. Yani mesele sadece Türkiye ve PKK arasında geçen bir süreç değil, aynı zamanda büyük bir bölgesel satranç oyununun parçası. Türkiye’nin bu hamleyle hem Suriye’de, hem Irak’ta hem de uluslararası arenada elini güçlendirmesi mümkün. Ama elbette bu sürecin nasıl ilerleyeceğini zaman gösterecek.

Ve şimdi, gözler bir kez daha Suriye’de. PKK, bu kez geçmişte kazandığı varlık mücadelesinin ardından, farklı güçlerle şekillenen yeni dengelere göre bir kez daha varlık göstermeye çalışıyor. Ama bu defa süreç farklı. Sadece bir iç meselenin çözülmesinden öte, Türkiye'nin dış politikasında önemli bir fırsat da doğmuş olabilir. İsrail, İran, Irak, ve ABD... Her biri bu satranç oyununda birer taş, birer hamle.

 Öcalan’ın bu çağrısı, belki de bölgesel hesapların son sıçramasıydı. Türkiye, bir yanda PKK’yı sonlandırmaya çalışırken, diğer yanda bölgesel aktörlerle ilişkilerini yeniden şekillendirme fırsatı buluyor. Ancak bu sürecin nasıl evrileceği, hangi noktalarda yeni kırılmaların yaşanacağı belli değil.

Çağrı ve Türkiye’nin yaklaşımının Suriye’nin kuzeyi ve oradaki PKK yapılanması ile ilgili olmadığı açık. Bu süreç 90’larda Irakta oluşturulan Kürt bölgesine benzer bir yapıyı Suriye kuzeyinde de bir PKK devletçiği şeklinde oluşmasına neden olabilir. Kesin olan şu ki bu gelişme sadece Türkiye’nin içiyle ilgili değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirecek bir dönüm noktası.

 Ve hepimiz, bu sürecin bir adım sonrasını bekliyoruz.

 ANAHTAR KELİMELER: 

Abdullah Öcalan, PKK, İmralı, 1999, silahlı çatışma, çözüm süreci, kongre, PKK lağvetme, PKK çağrı, terör örgütü, Kürt sorunu, Türkiye gündemi, siyasi gelişmeler, ateşkes, Abdullah Öcalan açıklama, barış süreci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.