1938 Dersim katliamına
ilişkin ortaya dökülen belgeler, harekata katılan askerlerin nasıl bir ruh hali
içinde olduğunu gözler önüne seriyor. Buna göre, mağaralarda 'imha' edilen her
Dersimli, askerler için büyük bir övünç kaynağı haline gelmiş. Boğazından
zincirlenmiş Dersimlilerin fotoğrafları, bölgedeki komutanların tebrik
kartlarına dönüşmüş
DAĞ TAŞ KURŞUN DERSİM: 2
![]() |
Dersim-1938 |
Dersim'de yaşanan katliama dair ortaya çıkan her yeni
belge, katliam görevini gerçekleştiren askerlerin nasıl bir ruh haline
büründüklerini ortaya koyuyor. 1938'de harekât bölgesinden tugay ve alay
komutanlıklarına gönderilen bir posta kartı üzerinde, 'aşiretlerin tamamının
imha edildiği' yazıyor. “Son kalan Demenan aşiretinden” aralarında “Aşiret
Reisi Hüseyin ve Hasan Gev'in olduğu” bilgisi taşıyan posta kartında şu
ifadelere yer veriliyor: “1938 Tunceli harekâtında alayımızın imha ettiği
aşiretlerin sonuncusu olan (Demenan) Aşiret Reisleri ve Avenesi sığındıkları
mağaradan çıkarıldıktan sonra...”
Sadece sürgün ya da ölüm değil... Dersim'de öldürülen her
Dersimli, operasyona katılan askerler için 'hatıra' amaçlı da kullanılmış.
Dersim'den Türkiye'nin çeşitli illerine gönderilen kartlarda tugay, alay ve
bölük komutanlarının birbirilerini tebrik eden mesajları dikkat çekiyor. 1937
tarihli bir kartta “Alayımızın imha ettiği aşiretlerin sonuncusu olan Deneman
aşiret reisleri ve annesi sığındıkları mağaradan çıkarıldıktan sonra” ibaresi
yer alırken, 21 Temmuz 1938 tarihli bir başka kartta “Perşembe günü mağaradan
çıkarılan haydutlar öldürülmüştür” denilerek 18 Temmuz'da taranan Dersimlilerin
mağara önündeki cansız bedenlerinin görüntülerine yer veriliyor.
ASKER İÇİN 'EV
YAKMA KLAVUZU'
Belgeler, Dersim'de bilinçli bir katliamının
yürütüldüğünü gözler önüne seriyor. 1938'in bahar aylarına gelindiğinde
yapılacak harekât için her şeyi düşünen hükümet, resmi belgelere göre Elâzığ'da
faaliyet gösteren Turan Matbaası'nda 'kundaklama bilgisi' içeren bir de el
kitapçığı da bastırmış. Köy baskınlarının, ev yakmaların nasıl yapılacağını
anlatan kitapçıklar, bölgeye sevk edilen tüm subaylara dağıtılmış. Bu
kitapçıklarda, 'temizlenen' evlerin, mağaraların, nasıl yakılması gerektiği,
ateşin hangi yönlerden tutuşacağı, rüzgâr ve ateş arasındaki ilişki
ayrıntılarıyla açıklanıyor.
Öldürmekle
övündüler
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın 1931'deki raporunda
“Tamamen temizleyelim” dediği Dersim'de, İsmet İnönü'nün 1935'teki 4 aşamalı
raporu sonrası düğmeye basıldı. Bölgenin silahtan arındırılması, yolların ve
karakolların yapılması sonrası başlayan harekatta, birkaç yüz kişilik eşkıya
çetesinin eylemleri yüzünden olayla ilgisi olmayan Dersimliler de ya sürgün
edildi ya da 'kılıçtan geçirildi'. Katliam sırasında çekilen fotoğraflar,
askerlere 'övünç kaynağı' olarak hatıra kaldı. Mağaralardan boynuna zincir
vurularak çıkarılan Dersimliler ya süngülendi ya da kafalarına tek kurşun
sıkılmak suretiyle öldürüldü.
Nüfus 50 bin kişi
eksik
Dersim katliamında kaç kişinin öldüğü ya da sürgüne
gönderildiği tartışıldı durdu. Resmi raporlar 10 bin, tarihçiler 30 binden
bahsetti. Ancak Türkiye'de yapılan ilk bilimsel çalışma, 1935 - 1945 yılları
arasındaki iki nüfus sayımı arasında Dersimli 50 bin kişinin yok olduğunu ilk kez
ispatlıyor. Dersim'le ilgili 1937 tarihli Dördüncü Umum Müfettişlik Raporu'na
göre olaylarda 13 bin 160 kişi öldü, 11 bin 818 kişi sürgün edildi. Ancak
Türkiye'de ilk kez Dersim sürecinde yaşanan nüfus hareketlerini inceleyen
araştırmaya göre bu rakam en az 40 bin. “Genel Nüfus Sayımı Verilerine Göre
Dersim'de Kayıp Nüfus” başlıklı araştırmaya göre 1927 Nüfus sayımında 87 bin
olan Dersin nüfusu, 1935'te 107 bine çıkıyor. 1938 Dersim harekatından sonra
1945'te yapılan nüfus sayımında ise nüfus yeniden 90 bine düşüyor. O dönemde
gerçekleşen nüfus artış hızı düşünüldüğünde Dersim nüfusunun en az 140 bin
seviyesinde olması gerektiğinden hareket eden bilimsel araştırmaya göre,
bölgede en az 50 bin kişi kayıp.
NÜFUS DENGESİ
BOZULMUŞ
'Dersim 38' bir toplum üzerinde o denli şiddetli bir etki
yaratmıştı ki, harekât sonrası başlayan zorunlu göç 7 - 8 yıl boyunca
dengelerin de değişmesine neden olmuş. O dönemde adı Devlet İstatistik
Enstitüsü (DİE) olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarına göre, 1935 -
1945 yılları arasında Tunceli'de nüfus 17 bin kişi azaldı. “Dersim'de Kayıp
Nüfus” adlı kitabın yazarı Şükrü Aslan'a göre bunun nedeni katliam ve zorunlu
göçten başka bir şey değil. Aslan, Tunceli nüfusunun bu dönemde tam anlamıyla
'dip' yaptığını söyleyerek, devletin resmi raporlarda açıkladığı rakamlardan
çok daha fazlasının öldürüldüğünü belirtiyor.
Kılıçdaroğlu'nun
aşireti Saray'a
Binlerce insanın sürgün yediği Dersim'de CHP lideri
Kılıçdaroğlu'nun dedesinin aşireti Kureyşanlı da Tekirdağ'ın Saray ilçesine gönderilenlerden...
Sürgünde özellikle batı illerindeki köyler tercih edilmiş. Her köye bir aile
yerleştiriliyor. Trakya ilk adres oluyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun
isyancı dedesinin Kureyşanlı Aşireti de, Tekirdağ'ın Saray kazasına
gönderiliyor. Trakya'ya sürgüne gönderilen 347 aileden 3 bin 470 kişinin ulaşım
masrafları devletin kasasından çıkıyor. Botanlı Aşireti Edirne (Uzunköprü), Koç
Uşağı Aşireti ve Hozat Reisleri Balıkesir (Balya), Şadilli Aşireti Balıkesir
(Bandırma), İksor Aşiret Reisleri (Kırklareli), Balabanlı Aşiret Reisleri
Çorlu'ya gönderiliyor.
'Çocuklar
devşirilecek'
Jandarma Genel Komutanlığı belgelerinde, Dersimli
çocukların nasıl devşirileceği detaylarıyla anlatılıyor. Yazılan emirlerde kız
ve erkek çocukların yatılı okullara yerleştirilmesi vurgulanıyor. Bir başka
belgede ise küçük çocukların ailelerinden alınıp yetiştirilmesi, daha sonra da
Dersimli olmayanlarla evlendirilerek asimile edilmesi gibi maddeler yer alıyor.
Raporda, ailelerinden ayrı çocukların büyüyünce birer 'Türk yuvası' kurmaları
suretiyle Türk kültürünün yerleştirilmesi öngörülüyor.
Harekata giden
süreç
Dersim sorunu her ne kadar Cumhuriyet tarihi ile
ilişkilendirilse de başlangıcı Osmanlı'yı da içine alıyor. Sorun ilk kez
Osmanlı'nın, aşiretlerden oluşan toprak yapısını daha merkezi hale getirmek
istemesiyle ortaya çıkıyor. Bu amaçla Harput Valisi 14 Ekim 1851'de, 4. Ordu
Müşiri Zeki Paşa 1899'da, Mutasarrıf Arif bey 28 Ekim 1903'te ve Mutasarrıf
Celal Bey 1906'da olmak üzere toplam 4 ayrı rapor yazılıyor.
OSMANLI
'GÜZELLİKLE' ÇÖZMEK İSTEDİ
Dersim ilk kez, 14 Ekim 1851'de Harput Valisinin
İstanbul'a sunduğu raporda “Üç dört yüz yıldır içlerine hükümetin girmediği
yer” olarak tanımlar. Mutasarrıf Celal Bey'in 1906'da kaleme aldığı son rapora
kadar sorunu çözmek için 'vergi affı', 'istihdam' gibi çözümler sunan Osmanlı,
zorla ve şiddetle bastırma yöntemlerini yararlı görmeyerek bu yolu asla
denemez.
ADIM ADIM KATLiAMA
VARAN YOL
Osmanlı'dan sorunu devralan Cumhuriyet rejimi, Dersim'e
Osmanlı kadar 'yumuşak' bakmak yerine bölge hakkında yazılan 8 rapor sonunda
'planlı bir harekâtta' karar kıldı. Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey (1926),
Tarihçi-Gazeteci Yazar Murat Bardakçı'nın dedesi ve dönemin Diyarbakır Valisi
Cemal Bardakçı (1925-1926), Birinci Umum Müfettiş İbrahim Tali Öngöre,
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Pülümür harekâtının bir bölümünü yöneten 3.
Fırka Kumandanı Halis Paşa da ayrı ayrı olmak üzere (1930) birer rapor hazırladı.
Konuyu '4 aşamalı çözüm' planı şeklinde ele alan İsmet İnönü ise 1935'te
raporunu tamamladı.
DERSİM BİR
ÇIBANDIR TEMİZLENMELİ
Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'in 1926'da kaleme aldığı
rapor; “Dersim Cumhuriyet Hükümeti için bir çıbandır. Kesin bir ameliye yapmanın
memleketin selameti bakımından zorunludur” diyordu. Dersim'le ilgili ilk
'savaş' önerisi ise 1930'da Birinci Umum Müfettiş İbrahim Tali Öngören
raporunda yer aldı. Raporda “Dersim işini kökünden halledecek kuvvet ve
kudrette bir harekâttan” bahsediliyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi
Çakmak ise köyleri tahrip etmenin uygun olacağını belirtmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.