![]() |
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı - Orhan Turan röportajı |
Televizyon ekranlarına “vur patlasın çal oynasın”
havasında yansıyan “Ramazan eğlencelerinin” küreselleşmeye bağlı “aynileşmeden”
türediğini söyleyen Çağrıcı, bu sürecin “bize
ait olmayanın” aslında “bize aitmiş
gibi” algısına neden olduğunu söylüyor.
Küreselleşmenin eğlence anlayışındaki, değişikliğin yanında sosyal
yaşamı da riske attığını söyleyen Çağrıcı “Bizim
insanımız, Ramazan’a daha ‘eğlenceli’ daha heyecanlı giriyordu. Ancak şimdi o
tat azaldı. Çünkü artık ibadetler ve heyecanlar da bireyselleşti. Modern
insanın aşırı bireyci ve özgürlükçü olması bunu doğurdu” sözlerine yer
veriyor.
EĞLENMEK AMA NASIL…
- Osmanlı’da Ramazan eğlenceleri nasıl yapılırdı mesela?
Her çağın mantalitesi, kendi dünya görüşü, kendi
imkânları hatta kendi teknikleri, o çağın dini anlayışını da belli ölçüde
yönlendiriyor. Dolayısıyla Osmanlı dönemindeki Ramazan anlayışıyla, Ramazan’ın
değerlendirilmesi ve Ramazan eğlenceleri gibi etkinliklerde o çağın
özellikleriyle belli ölçüde ilişkilidir. Dini bakımdan eğlencenin nasıl olup
olmadığı önemli değildir. Burada ölçüt dini inanç esaslarına uyup uymadığıdır.
Ahlaki ölçüleri ihlal etmeyen, bunlara aykırı olmayan, bu alanlarda bir
yozlaşma üretmeyen her türlü eğlence meşru bir eğlencedir. Peygamber
efendimizin zamanından itibaren de insanlar bu çerçevede eğlenmişlerdir. Yüce
peygamberimiz eğlenceleri teşvik etmiş, kimi zaman yanına eşini de alarak bazı
eğlenceleri izlemişlerdir.
Peygamberimizin bulunduğu bir ortamda bir bayram gününde, genç kızlar
eğlenirken Hazreti Ebubekir bunu hoş karşılamamış, Peygamber efendimiz de, “Bırak bugün onların neşe günüdür,
eğlensinler” diyerek Hazreti Ebubekir’in engellemesini uygun görmediğini
ifade buyurmuşlardır.
İLKE İSLAMİ ÖLÇÜDÜR
- Yani her çağ, kendi eğlence kültürünü mü üretiyor?
Evet, her çağ kendi imkânlarına şartlarına göre eğlence
kültürünü üretiyor. Keza Osmanlı dönemi, o dönemin hayat anlayışı, zevkleri,
estetik anlayışı döneme mahsus bir takım eğlence tarzları doğurmuştur. Bu
eğlencelerde güdülen ilkeler, elden geldiğince İslami ölçüler içerisinde
yaşanmasıdır. İlke, eğlencelerin İslami ölçünün dışına taşmadan
gerçekleşmesidir.
- Bugünün “eğlence anlayışı”nı nasıl değerlendirmek
lazım?
Aynı şey bugün için de geçerlidir. Bugünün anlayışı da
öncekine göre farklıdır. Ancak bugünkü eğlence kültüründe sapmaların olmadığını
söylemek mümkün değildir. Ancak Osmanlı kültürünün temel direkleri bir inanç ve
ahlak kültürü oluşudur. Bu her alanda öyledir. Zaten bir toplum belli ölçüler
içerisinde kalıp onun dışına çıkmaz. Toplumda değer yargıları, insanların
vicdanında yer etmişse, o toplum bu yargıları her alanda gözetir. Dolayısıyla
Osmanlı toplumu bir ahlak toplumudur. Öyle olduğu için yönetimine ticaretine
her alanına bu yansıyordu.
TEK YANLI KÜRESSELEŞME YOZLAŞTIRDI
- Peki, kültürde ya da eğlence kültürümüzdeki
yozlaşmanın kaynağında ne var?
Eski toplumlar kültürel olarak kendini koruyabilen
toplumlardı. Bugün küreselleşmenin etkisi ile kültürlerin bu kadar korunaklı
olmadığını görüyoruz. İletişim teknolojisi dünyanın bir ucunu diğer ucuna aynı
dakikalar içinde bağlıyor. Dolayısıyla diğer alanlarda olduğu gibi eğlence
alanında da bir “aynileşme” ile karşı karşıya kalıyoruz. İletişim ve ulaşımın
oluşturduğu bu küreselleşme, hayatın başka alanlarında olduğu gibi aynileşme
üretiyor. Ne kadar istemesek de bu modern hayatın bir gerçeğidir. Tabi bizim
toplumumuzda gelenekçi eğlence zevkini değiştiriyor.
Küreselleşme iki taraflıdır. Ancak şu anda bize karşı tek
taraflı bir akış var. Biz sadece o “baskın
gücün” değer ve kültür alıcısı konumundayız. Kendi kültür ve değerimizi
ihraç etmek bir yana koruyamaz noktaya geliyoruz.
BİREYSELLEŞME, MÜSLÜMANLARI ÇÖZDÜ
- Yani en güçlü olan baskın kültürle, sözünü ettiğiniz
“aynileşmeyi” mi yaşıyoruz?
Kültürlerin yönü ve etkisini “güç” belirliyor. Maddi,
ekonomik güçler sadece siyaseti değil, kültürler arası ilişkileri de önemli
ölçüde etkiliyor. Sonuç itibariyle bizim Ramazan eğlencelerimiz eskisi gibi
değil. Daha doğrusu Ramazan eğlencemizin olduğunu söylemek de zor. Bizim
kültürümüzde ibadetin içine bir tat ve renk katılarak ibadetlerimizin ifa
edilmesi gerçeği vardı. Bizim insanımızın, Ramazana kattığı tat dolayısıyla bu
aya daha eğlenceli daha heyecanlı giriyorlardı. Ancak şimdi o tat azaldı. Çünkü
artık ibadetler de bu heyecanlar da bireyselleşti. Sosyal ve toplumsal hedefler
değişti. Algı farklılaştı. Ramazan’ın geldiğinden farkında olmayanlar bile var.
Bunun birkaç özelliği var. Modern insanın aşırı bireyci ve özgürlükçü olması
bunu doğurdu. Bu nedenle Ramazan’ın o eski tatlı heyecanı şimdi ancak bireysel
bir his olarak algılanıyor. Eskiden cami cemaatlerinin çok daha fazla olmasının
sebebi de yine bununla ilgilidir. Şimdi cami cemaatlerimiz artan nüfusa göre
azalmaktadır. Bu, bana göre dindarlığın azaldığı anlamına gelmiyor. Ancak
dindarlığın daha da bireyselleştiği anlamına geliyor. Bu sosyal ve toplumsal
yapı içerisinde bir risktir ancak modern çağın da bir gerçeğidir.
MUSTAFA ÇAĞRICI KİMDİR: 1950 Sivas’ta doğdu. 1977’de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nde İslâm felsefesi anabilim dalında Lisansüstü çalışması yaptı. Doktorasını ahlâk felsefesi alanında tamamlayıp 1982’de M.Ü. İlâhiyat Fakültesi'nde İslâm Felsefesi Anabilim Dalında Yardımcı Doçent oldu. 1996'da ise Profesör unvanım aldı. 1986'da misafir öğretim üyesi olarak Amman'daki Ürdün Üniversitesi'nde bilimsel çalışmalar yürüttü.2003 ve 2011 arasında İstanbul Müftülüğü görevini yürüttü. Çağrıcı, bu süreçte dört kişilik bir komisyonla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Kur’an Yolu” isimli 5 ciltlik tefsirini hazırladı.TDV İslam Ansiklopedisi'nin İbn-i Sînâ, Gazâli, Ebü'l-Berekât el-Bağdâdî, İbrahim Hakkı Erzurumî gibi maddalerini kaleme alan Çağrıcı, seride çeşitli konularına ilişkin 200’ün üzerinde yazısı çıktı. Çağrıcı, 2016’da yayına başlayan günlük "Karar" gazetesindeki makaleleriyle halen okurlarıyla buluşuyor.
SESLİ RÖPORTAJ:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.