‘Demir ağlar' hikayesi koca bir yalan - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Perşembe, Aralık 18, 2014

‘Demir ağlar' hikayesi koca bir yalan


TARİHÇİ YAZAR YAVUZ BAHADIROĞLU: Küçüklüğümde 10. Yıl Marşı’nı okudum: “Demir ağlarla ördük” dedim. Babam gelip, “Nereyi örmüşsünüz” diye sordu. Kalakaldım. Bana, “Anayurt dediğiniz Ankara’dan Kayseri’ye şu kadarcık yerdir” dedi. Haritada gösterdi. Oysa, Abdülhamit İstanbul’dan Medine’ye kadar demiryolu döşedi de neden ona şiirler yazmadınız?” diye sordu.

Yavuz Bahadıroğlu için ‘çekirdekten yetişmiş bir yazar’ ifadesi yanlış olmaz. O 26 yaşında başladığı muhabirlik hayatına, söyleşiler, dizi yazılarla devam ederken, o dönem oldukça revaçta olan ‘arkası yarınlarla’ yazarlığa ilk adımını attı. Yazmak onda öyle bir tutku olmuştu ki, günlük konuları Şeref Baysal takma adıyla, çocuklarla ilgili kitaplarını Niyazi Birinci adıyla tarihi romanlarını da Yavuz Bahadıroğlu adıyla yazarak içindeki mürekkebi akıtmaya çalıştı. Şimdi 69 yaşında, ardında 100’ü aşkın eser bırakarak yolculuğunu sürdürüyor.

HAYATIMIN SORUSUNU BABAM SORDU
 İlkokul beşinci sınıfta öğretmenim ezberlemem için 10. Yıl Marşı’nı ödev verdi. Evde onu ezberlemek için odanın içerisinde dönüp duruyorum. Sonunda ezberimi tamamlayıp, mahalleyi inletircesine 10. Yıl Marşı’nı okuyorum. Tam “Demir ağlarla ördük” dedim. Babam içeri girdi. Bana, “Nereyi örmüşsünüz” diye sordu. Kalakaldım. Dedim ki “anayurdu ördük” Bana, “Anayurt dediğiniz Ankara’dan Kayseri’ye şu kadarcık yerdir” dedi. Getir haritayı göstereyim diyerek bana gösterdi. “Peki” dedi babam ve ekledi; “Sizin kitaplarınızda Kızıl Sultan olarak yazılan Abdülhamit İstanbul’dan Medine’ye kadar demiryolu döşedi de neden ona şiirler yazmadınız?” …O gün gerçekten de bir tezat olduğunu anladım. Babam Rüştiye mezunuydu. Müthiş kitap okurdu. Bu nedenle bana farkındalıklarımı ilk o aşıladı. 

ÇÖPLÜKTEN YILDIZLARI GÖRMEK… 
— Medeniyet penceresinden baktığımızda hayatı nasıl okumalıyız?
 Ben Allah’ın yarattığı bazı güzellikleri fark etmeye çalışıyorum. Galiba başkalarından daha mutlu bir hayat yaşıyorum bu nedenle. Hepimiz dünya denen çöplüğün üzerinde duruyoruz. Ancak bazılarımız yıldızlara bakıyor Yıldızlara bakanlar galiba daha mutlu! Ben çöplüğe bakmamaya çalışıyorum. Yıldızlara bakmaya çalışıyorum. Biraz da Hazreti İbrahim metoduyla bakmaya çalışıyorum. Allah’ı arar gibi, onunla konuşur gibi! O zaman Allah bana farklı güzellikler ihsan ediyor. Allah’ın kudretini fark ettiğim için Allah’ın beni ödüllendirdiğini düşünürüm. Çöplüğe dönüşmüş bir dünyada güzelliklerin farkında olmadan yaşamak; hep stres içinde, her zaman gerginlik içerisinde olmak anlamına geliyor.

HALA MEDENİYET İDDİAMIZ VAR  
— Hala bir medeniyet iddiamız var mı?
 Var tabi ki! Bugün uygulanan dış politika o medeniyet iddiasının yansımalarını gösteriyor. Bizim 20 milyon kilometrelik coğrafya üzerinde 500 sene hâkimiyet kurmuş, bir Osmanlı’nın devamıyız. Bu bir dönem inkâr ettiler ancak şimdi kimse inkâr etmiyor. Biz şunu unutmayalım ki 500 yıllık bir medeniyet birikiminin ve devlet yapısının üstünde oturuyoruz. Pek çok yaşanan gelişmelerde o medeniyetin günümüze yansıması olarak geliyor. Biz medeniyet iddiamızı kaybedersek kayboluruz. Sözün tam manasıyla bu böyle! Mutlaka Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, geçmişteki birikimden hareket halinde olmak zorundadırlar. Bizim Afganistan’a gösterdiğimiz ilgi Irak’a, Filistin’e gösterdiğimiz ilgi zaten eski birikimimizin, eski yükümlülüğümüzün yeniden gündeme gelmesi halidir. Yoksa sadece bazılarının dediği gibi – medeniyet birikiminden kopuk yürek sahiplerinin dediği gibi- ‘Filistin’den bize ne, Afganistan’dan bize ne? Irak’tan bize ne’ gibi mülahazalarla baktığınız zaman ‘ne kadar menfaat, o kadar yakınlık’ fikri benimsenmiş oluyor. Hiçbir menfaatimiz olmadan, belki şimdi ki görüntüdeki gibi maddi zararlarımıza, şehitlerimize rağmen bir Filistin’e sahip çıkılıyorsa, evet bir medeniyet davamız hala vardır o zaman!

 KENDİMİZİ İHYA ETMELİYİZ 
— “Yeni dünya düzeni” denen günümüz dengeleri içerisinde, Türkiye medeniyet tasavvurunu ne kadar gerçekleştirebilir ve ne kadarına ulaşabilir! 
Şimdi egemen dediğimiz güçlerin etkisi kırılacak! Zaten yukarıda bu güçlerin dağılma sürecinin içine girdiğini söylemiştim. Ancak o güçlerin etkisi varken bile siz insanınızı ululadığınız, yücelttiğiniz an kimin sesi çıkabilir ki! Avrupa bizi neden mahkûm ediyor bir düşünün. Onlar ‘siz insanınıza değer vermiyorsunuz, insan haklarını ihlal ediyorsunuz’ diyerek bizleri mahkûm ediyorlar. ‘İnsanınıza baskı yapıyorsunuz, zulmediyorsunuz’ diye bizleri mahkûm ediyorlar. Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra yayınladığı fermanda beş özgürlükten bahsediyor. Bunların ilk inanç özgürlüğünden söz eder. İkincisi ibadet özgürlüğüdür. Çok çok şaşırtıcı ama üçüncüsü de kıyafet özgürlüğüdür. Dördüncüsü seyahat özgürlüğü sonuncusu da ticaret özgürlüğüdür. Biz bu özgürlüklere bir daha ancak 60 sene evvel ulaşabildik. Cenevre İnsan Hakları Sözleşmesi’yle… Dünyanın 60 sene önce gelebildiği noktaya bu toprakların insanı Fatih Sultan Mehmet 557 sene önce gelmiş. O halde bu durumun değişmesi lazım. Medeniyet anlayışının yeniden ihya edilmesi gerekiyor. O da bizim medeniyetimizdir. 

YAVUZ BAHADIROĞLU KİMDİRYavuz Bahadıroğlu (Niyazi Birinci) 1945 Rize doğumlu. 1971′de İstanbul’da gazeteciliğe muhabirlikle başladı. Kendi adıyla çocuklara yönelik eserler üretti. Yüzlerce çocuk romanı, hikâye yayınladı. Aynı dönemde bir günlük gazetede Şeref Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle iki köşe yazısı yazdı. İlk romanı Sunguroğlu ve ardından yazdığı Buhara Yanıyor romanı çok satan arasında yer aldı. Bugüne kadar 30’a yakın romanı yayınlandı. Halen ulusal Moral FM radyosunda günlük yorumlar yapıyor ve bir günlük gazetede köşe yazarlığını sürdürüyor. Yazar evli ve üç çocuk babasıdır.


Bu röportaj 2010’da yapılmış. Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Okuduğunuz metin gözden geçirilmiş versiyonudur.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.