Müslümanları ayrıştıran hastalık: Hizipçilik - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Çarşamba, Aralık 17, 2014

Müslümanları ayrıştıran hastalık: Hizipçilik

Hayrettin Karaman: Ayrışmanın en temel sebebi grupçuluk, gurup menfaati ve rekabettir. Bazıları Müslüman gurupları, Müslüman olmayanlardan daha tehlikeli, aşağı ve düşman olarak değerlendiriyor, buna göre tavır alıyorlar


Orhan Turan 

- Dünya Müslümanlarının bugünkü sosyal ve dini duruşlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Dünya Müslümanları çeşitli bölgelerde, şartlarda, rejimlerde yaşıyorlar; tamamı hakkında bir değerlendirme yapmak isabetli olmaz. Kamil manada bir İslam anlayışı ve yaşayışı bahis konusu olduğunda genellikle Müslümanların kusurlu olduklarını söylemek mümkündür. Farklı İslam anlayışları var; modernist Müslümanların, diğer kültür ve medeniyetler (özellikle Batı) karşısında iyi bir duruş sergilediklerini söyleyemem. Onların sonu Batılılaşmak ve İslam ile giderek alakalarını sıfır noktasına yaklaştırmak olur. Maksatları göz önüne almadan lafza göre dini anlayan ve yaşayan, şekli birinci planda tutan Müslümanları da başarılı bulmuyorum.
GRUPÇULUK TAASSUP AYRIŞMA SEBEBİ
- Özellikle son yıllarda Müslüman cemaatler ve toplumlar arasındaki ayrışma ve kamplaşmaları neye bağlıyorsunuz?
Müslüman guruplar arasındaki ilişkiler de farklıdır; kimileri daha birlikten yana oluyorlar, ortak noktalarda dayanışmayı kabul ediyorlar, farklı alanlarda ve metodlarla çalışmayı bir ayrışma sebebi olarak değil, işbölümü olarak kabul ediyorlar. Ancak bunların sayısı çok değil. Daha çoğu cemaat, tarikat, hareket, parti olarak bölünmüş durumdalar ve aralarında İslam’a aykırı olan duygu, zan ve ilişkiler içinde davranıyorlar. Bazıları Müslüman gurupları, Müslüman olmayanlardan daha tehlikeli, aşağı ve düşman olarak değerlendiriyor, buna göre tavır alıyorlar. Ayrışmanın en temel sebebi gurupçuluk, gurup menfaati ve rekabettir. Buna cehaleti, taassubu, yanlış İslam anlayışlarını da eklemek gerekiyor.
- Peki İslam, Müslümanlar arasındaki bu kamplaşmaya nasıl bakıyor?
Fikir (düşünce, yorum, çözüm, proje…) farkları caizdir, teşvik de dilmiş, ümmet için rahmet olduğu söylenmiştir. Ama fikirler ortaya konur, müzakere ve müşavere yapılır, sonunda bir karara varılır. Eğer meşru/bağlayıcı bir karar organı varsa buna itaat edilir. Yoksa her şahıs ve gurup kendi içtihadına göre hareket eder, ama karşı tarafı itham etmez, aşağı görmez, sapık ve kafir ilan etmez. (İnsanı dinden çıkaran şeylerin ne olduğu bellidir; herkes kendi hevasına göre tekfir silahını kullanamaz.) Haksız ve zararlı davranışta ısrar eden müminlere karşı diğerleri birlikte hareket eder, onları doğru yola, birlik ve beraberliğe sevk ederler.
 - İslami pratikte bu ayrışımlara karşı somut uygulamalardan örnek verebilir misiniz?
 İslam geldi, herkesin Adem’den geldiğini, Adem’in de topraktan yaratıldığını, insanların tarak dişleri gibi birbirine eşit olduklarını, ya din veya köken bakımından kardeş olduklarını, üstünlüğün insanın kesbine (çaba ile elde edeceği üstün vasıflarına) bağlı bulunduğunu, Allah katında en değerli insanın en güzel ahlaklı ve dindar insan olduğunu ilan etti. Hz. Peygamber bu ilkeleri tebliğ etmekle kalmadı, köle çocuklarını eski efendilerinin başına kumandan yaptı, asil soydan geldikleri kabul edilen akraba kadınları azatlı köleler ile evlendirdi. Müslüman olmayıp İslam ülkesinde yaşamak isteyenlere hayat başta olmak üzere bütün temel insan haklarını tanıdı…Bütün bu bilgi, iman ve uygulamanın tesiri ile İslam’ın ilk muhatapları köklü bir değişim geçirdiler, Kur’an_ı Kerim’in bütün devirler için öngördüğü örnek topluluk Hz. Peygamber zamanında gerçekleşti. Bundan sonra sosyal yapı bu örneğe göre kurulacak ve gelişecekti. Eksikleri ve ihlalleri olsa da İslam’ı hayatlarının rehberi edinen İslam toplulukları, başta ırkçılık olmak üzere insanları bölen, ayrıştıran inanç ve uygulamalar hayat hakkı tanımadılar. Asırlar boyu “Müslüman olmak” kardeşlik ve dayanışma için –en azından teorik olarak- yetti. Sosyal adaletin temini için alınan tedbirler (mecburi veya gönüllü yardımlar) da yoksulun zengine düşman olmasını, yan bakmasını engelledi.
HAYRETTİN KARAMAN KİMDİR?İlahiyatçı yazar Prof. Dr. Hayrettin Karaman, 1934 yılında Çorum'da doğdu. Yüksek İslam Enstitüsü (Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi) mezunu. Doktora, doçent ve profesörlüğünü aynı üniversitedeki akademik çalışmaları sırasında alan Karaman 2001 yılında, baskılardan dolayı görevinden istifa etti. Halen, Avrupa Uluslararası İslam Üniversitesinde (Hollanda) misafir öğretim üyeliğini sürdüren Karaman Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor. Yeni Şafak Gazetesi’nde de yazan Karaman’ın kaleme aldığı ve telifli çalışmaları şöyle: Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Arapça-Türkçe Yeni Kâmus, İlmihal, Kur'an Yolu Tefsiri, Mukayeseli İslam Hukuku, İslam Hukuk Tarihi, İslam Hukukunda İctihad, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, Günlük Hayatımızda Helaller Haramlar, İslam'da İşçi-İşveren Münasebetleri, Anahatlarıyla İslam Hukuku, İslam'da Kadın ve Aile, İslamlaşma ve Önündeki Engeller, İmam-Hatip Şuuru, İnsan Hakları, Gerçek İslam'da Birlik, Laik Düzende Dini Yaşamak, Türkiye ve İslam, Her Şeye Rağmen, Hayatımızdaki İslam, Dert Söyletir (Şiirler) 


Röportaj Tarihi: Temmuz 2010
Yer: İstanbul


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.