Yazıcıoğlu nasıl öldürüldü? - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Pazartesi, Aralık 08, 2014

Yazıcıoğlu nasıl öldürüldü?

Orhan Turan - Twitter’de bir “depremzede ihbarı” gözümün ucuna ilişti. Mükerrer sayıda atılan twitlerde “Biz beş kişiyiz. Göcük altındayız. Lütfen yerimizi bulun 0532 644 37 35” mesajına yer veriliyordu. Numarayı aradım ulaşamadım. Çaldı çaldı cevap vermedi. Mesaj kutusu dolu olduğu için de mesaj bırakamayacağım yönünde sesli mesaj aldım.
Saat 14.10…
Devam ederek 11818 sorgulama kanalından numaranın kime kayıtlı olduğunu sordum. Görevli numaranın Baransay İnşaat adına kayıtlı olduğunu söyledi. Yani bir isim yoktu…
Sahte ihbar olabilirdi. Ancak gazeteci sıfatı bir yana bir insan olarak bu ihbara dikkate almak zorunda olduğumu biliyordum.
Devam ettim.
Saat 14.21…
Numara TURKCELL olduğu için Kurumun İstanbul merkezli (0 212) 313 10 00 numaralı telefonunu aradım.
Çağrı Merkezinde bir bayan karşıladı…
 -       “Hanfendi merhaba… Yeni Şafak’tan Orhan ben… Depremde göçük altında olduğu iddia edilen bir vatandaşın telefon numarasından mesaj geldiğine dair bir ihbar var. Beni bir yetkiliye acil olarak bağlar mısınız?”
-       Tabi hatta kalın lütfen…
Tam 7 dakika bekletildikten sonra kapatmak zorunda kaldım.
14.28…
Bir daha denedim. Bu defa çıkan bir beydi.
 -       “Beyefendi az önce aramıştım. Yeni Şafak’tan Orhan… Hayati bir mesele için aradım. Göçük altından çekildiği söylenen bir SMS mesajı var. Beni bir yere bağlamayın. Lütfen görüşebileceğim birinin cep numarası verin”
 -       Bir saniye…
Bu defa 3 dakika 45 saniye bekletildikten sonra kapatmak durumunda kaldım.
Sabır çekip bir daha denedim.
 Saat 14.40…
Kimseye ulaşamadım.
Üçüncü denememde çıkan bayana bağırarak konuşmak zorunda kaldım. “Beni hiçbir yere bağlama ve dinle” dedim. Olayı anlattım. “Bizim numara verme yetkimiz yok, kusura bakmayın beyefendi” dedi.
Ona, “Peki numara verme yetkisi olan birine ulaştır beni” dedim. Bağladı ve 16 dakika hatta kaldıktan sonra 10 yaş daha yaşlandığımı hissederek kapattım…
Ya gerçekse… Ya o göçük altında bizim çabalarımızın sonucunu ümitle bekleyen biri varsa…
“Aman Allah’ım” diyerek TURKCELL’i aramaktan vazgeçerek numaraların yer tespitini yapabilen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) ulaşmaya çalıştım
 Saat 16.35…
Önce kurumun Ankara merkez (0312) 586 55 00 numarasını aradım.
Çıkan santral görevlisine kendimi tanıttıktan ve durumu iki cümleyle izah ettikten sonra bir yetkiliye bağlamasını istedim. Beni İletişim Başkanlığı Danışmanı Selim beye bağladı. Durumu anlattım “size döneceğim” diyerek cep numaramı aldı. Telefonu kapattım.
Saat 17.39…
Selim beyi bir daha arayarak neden dönmediklerini sordum.
Bana, “Aaa size dönmediler mi, dönmüş olmaları lazımdı bu saate kadar” dedikten sonra TİB Basın Müşaviri Güleser Aykara ile irtibatlandırdı. 
Saat 17.50…
Telefonun ucunda Güleser hanım; durumu tekrarladım. Ondan yer tespiti yapılan kişilerin telefonlarından bazılarının olup olmadığını ve elimdeki telefonun yer tespitinin yapılıp yapılamayacağını sordum. Bana “bunu Afet Koordinasyon merkezinden öğrenebileceğimi” söyleyerek yardımcı olamayacağını belirtti.
Sabır…
Peki deyip, titreyen ellerimle bu defa Afet ve Acil Durum Eğitim Merkezi’nin 0 (312) 250 00 88 numaralı telefonunu aradım.
Bana Başbakanlık Acil Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (0312) 220 13 60 numaralı telefonundan yardımcı olabileceklerini söylediler. Aradım. Basın ve Halkla İlişkilerden Nazmiye hanımla görüştüm. İki isteğim oldu. Biri habere eklemeyi düşündüğüm yer tespitiyle kurtarılan enkazzedelerin isim ya da telefon numaralarından bir kaçını öğrenmek, diğeri ki arama sebebim olan “elimdeki telefonla ilgili iddiaların araştırılıp araştırılmayacağı”
İlk isteğim için, “Biz kurtarma yapılırken, yer tespitleri noktasında bir tasnifleme yapmadığımız bu talebinizi karşılayamayız” oldu.
Eyvallah…
İkinci isteğim: “Peki, elimde bir numara var ve sosyal paylaşım ağlarında bu numara sahibinin 5 kişiyle göçük altında kaldığı notu var. Bununla ilgili kiminle görüşebilirim” dediğimde ise, bana başladığım yeri adres gösterdi. Yani TİB’i…
Saat: 18.00…
Gün bitti. Parmaklarım, zihnim, her yerim yorgun düştü. Devam edecektim ama zorunlu olarak katılmam gereken toplantı için bıraktım. O toplantıda, İstihbarat Şefi Hikmet Gök ve Yazı İşleri Müdürü Fuat Atik bir şeyler anlatırken aklım fikrim “ya gerçekse” sorusundaydı.
Durdum.
Aklıma bir anda Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşamına kasteden helikopter kazası geldi.
Yazıcıoğlu’nun yanında bulunan İHA muhabiri İsmail Güneş’in, son ana kadar 112 acil ve sağı solu arayarak yardım istemesine rağmen nasıl yaşamını yitirdiğini düşündüm.
Askerlerin neden saatler sonra farklı yerlerde arama yaptığını düşündüm.
Taşlar bir anda yerine oturdu.
Hayır Muhsin Yazıcıoğlu’na ne Ergenekon, ne de “karanlık güçler” suikast girişiminde bulunmuştu.
Onu, IQ düzeyi sıfırın altında, inisiyatif kullanmaktan aciz. Birbiriyle takım çalışmasından münezzeh, sorumluluk almaktan korkan, koordinasyon özürlü, basit devlet memurları öldürmüştü.

Hem de günlerce kar altında onları ölüme terk ederek.
26 Ekim 20011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.