Batı için en büyük kâbus: Uluslararası cihat - Orhan Turan

Gazeteci Orhan Turan'ın kişisel sitesi

Pazartesi, Mart 09, 2015

Batı için en büyük kâbus: Uluslararası cihat


Arap Baharı'nda, Batı yanlısı demokratik rejim" değişikliği hamlesi başarısız olan Batı'nın en büyük kabusu, Bahar'dan çıkan "İslam Hilafeti'nin" tüm dünya Müslümanlarını cihada çekmesi...  

Orhan TURAN - "Diktatör” rejimlere yönelik “Demokratik” başkaldırı olarak kendisini gösteren “Arap baharı”, kısa süre sonra yerini “İslami uyanış” hareketine bırakınca, Batı’nın müdahalesi gecikmedi. 
El Cezire’de (Ortadoğu) “Batı yanlısı” “Demokratik protestolara” tam destek veren Batı, bu protestoların zamanla “İslami yönetim” arzusuna evrilmesiyle strateji değişikliğine giderek süreci yeniden tersine çevirecek bir eylem planı hazırlığına başladı.

Bu yeni eylem planı gereği “İslami hareketlerin” güçlenmesi ihtimaline karşı, uğrunda protestolar yapılan Arap “diktatörlerine” artık ses çıkarılmıyor.
Hatta kısa süre önce İslami örgütlere karşı bu “diktatörlere” el altından yapılan destekleme faaliyetleri son günlerde açıktan yürütülen ittifaklarla kendisini gösteriyor.
Zira Suriye ve Irak’ta kıvılcımı ateşlenen “Halifelik pratiği” Libya, Mısır, Nijer, Tunus, Cezair’e çoktan sıçradı.
ÖZETBatı’nın “Arap Devrimi” dediği hareket 2013 Haziran’dan itibaren “İslam Devrimine” dönüşmeye başladı. Batı’nın artık en büyük tedirginliği ise Müslümanların 100 yıl sonra yeniden “Halifelik” fikriyle meşgul olmaya başlamaları oldu. Ve daha büyük kâbusu ise bu fikrin uluslararası bir cihadın fitilini ateşlemesi düşüncesi…  

Cezire’deki yangının çıkışıyla ilgili kriminal inceleme yapılacak olsaydı, bulgular arasında 100 yıl öncesinden izler de olacaktı.
Her şey 1. Dünya Savaşı sonrasında Batı’nın “Ortadoğu” adını verdiği Osmanlı topraklarının, galip ülkeler arasında paylaşılmasıyla başladı. 
Sınırlar cetvelle çizildi, sadece dört renk kullanılarak 21 ülkeye bayrak dikildi. İslam ümmetinin Cezire’deki Arap halkı, farklı ülkelerin “Üniter” halkları oluverdi. Batı yanlısı bu ülkelerin yönetimine ise krallıklar, cuntalar, ya da diktatörlükler getirildi.
Bu yönetimlerin “Müslümanlara rağmen” yürüttüğü siyaset ise bölge Müslümanlarında sürekli bir sıkışmayı beraberinde getirdi.
Ne var ki, seküler, Batı yanlısı “Ortadoğu” iktidarları tarafından yıllarca baskı altında tutulan Müslümanlar, “Arap Baharı” olarak tanımlanan “Demokratik halk hareketleriyle” boşalma fırsatı yakalamış oldu. Oysa “Arap Baharı” planı içinde bu grup hiç hesap edilmedi. Zira süreç, İslami yönetimlerin gelmesine zemin hazırlamak için değil, tersine “Demokratik Batı yanlısı” bir bölgenin planlarını yapıyordu.
Zira Kafkasya, Doğu Avrupa ve diğer bazı bölgelerde “Beyaz Devrim”, “Turuncu Devrim”, ya da “Lale Devrimi” gibi adlarla bilinen halk hareketleri, yine Batı tarafından desteklenen ve daha önce uygulanmış başarılı operasyonlardı.
Ancak bu devrimlerin devamı olarak “Ortadoğu’da” sahaya sürülen “Arap Devrimi” beklenen sonucu vermedi.

Batı’nın “Arap Devrimi” dediği hareket 2013 Haziran’dan itibaren “İslam Devrimine” dönüşmeye başladı. Zira, ilk olarak 2003’te ABD işgaline karşı Irak’ta bir direniş örgütü olarak ortaya çıkan "Irak Şam İslam Devleti" (IŞİD) “Arap Baharı’ndan”,  “Hilafet” çıkarmayı bildi.

Suriye rejimine yönelik 2010’da başlayan halk hareketlerinde ilk olarak “Özgür Suriye Ordusu” adıyla ordudan kopmuş askerin yer aldığı hareketle birlikte olan alan IŞİD, verilen silahlı mücadele sonunda Suriye’de “demokratik” değil “İslami” bir rejim olması gerektiğini savunarak 2013’te bu yapıdan ayrıldı.

IŞİD, Ocak 2014’te Suriye’nin Rakka kentini, Haziran 2014’te ise Irak’ın Musul kentini ele geçirdi. 29 Haziran 2014’te ise Halifelik ilan ederek “Irak Şam İslam Devleti” olan adını “İslam Devleti” olarak değiştirdiğini, bundan sonra da devlet olarak hükmedeceğini ilan etti.

İşte ne olduysa bu süreçle birlikte yaşandı. Cezire bölgesinde İngiltere büyüklüğünde sınırlara ulaşan "İslam Devleti", sancağı, parası, adliyeleri, hastaneleri olan bir devlet haline geldi. Üstelik sadece Suriye’de değil. Libya, Nijerya, Mısır-Sina kurtarılmış bölgeleriyle “Vilayet” haline getirilip "İslam Devletine” “biat” ederek bu “ülkenin” parçası oldu. Tüm coğrafyalarda kullanılan Hilafet Bayrağı ise Batı’nın kaygılarını büyütmeye yetti.

Ele geçirdiği ve hâkim olduğu bölgelerde tüm kurumlarını yerleştirerek, İslam şeriatını, had cezalarını uygulayan "İslam Devleti’nin bu yayılımı, kuşkusuz dünya Müslümanlarının örgüte bakışını derinden etkilemeye devam ediyor. Ve bu bakışı iyi analiz eden Batı'nın şu sıralar en büyük kabusu ise uluslararası bir cihatla karşı karşıya gelmeleri ihtimali...

Irak ve Suriye'de destek bulan, Kafkasya (Rus, Çeçen, İnguş) Asya, (Azeri, Özbek, Türkmen, Tacik, Çin) Arap Yarımadası - Afrika (Suudi Arabistan, Katar, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, Libya, Sudan), Avrupa (Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka), Kanada ve ABD'deki Müslümanların hali hazırda zaten içinde bulunduğu bu cihat hareketinin, uluslararası çapta ve daha yüksek yoğunluklu bir cihada evrilmesi hiç de uzak görünmüyor. 

Sonuç olarak Batı'yı ve Batı yanlısı bölge ülkelerini hedef alan bu "cihad"  yüksek sirkülasyonla "mücahit" akışını sağlamaya devam ederse, Batı'nın gördüğü kabuslar "Elm sokağı"nda gerçek olabilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür ve hakaret içeren mesajlar silinecektir.